Türkiye’nin çeşitli illerinde kadına yönelik şiddet konusunda çalışan bağımsız kadın örgütlerinin örgütleyicisi olduğu Kurultay bu yıl, Bodrum Kadın Dayanışma Derneği ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın ortak koordinasyonuyla Azka Otel’de düzenleniyor. Kadın örgütleri, çeşitli sivil toplum örgütleri, feministler, üniversiteler, belediye ve kamu kurumlarının ilgili birimlerinden kadınların katılımıyla düzenlenen ve Türkiye’de bu konudaki en geniş platform olan Kurultay, ev sahibi Bodrum Kadın Dayanışma Derneğin’den Figan Erozan’ın konuşmasıyla başladı.
“Kadına Yönelik Erkek Şiddetiyle Mücadelede Değişen Devlet Politikaları”, “Kadına Yönelik Erkek Şiddeti ile Mücadelede Alanlarının Daraltılması ve Mücadele” ve “Cinsel Şiddet ve İstismar” başlıklarında düzenlenen oturumlarla devam eden Kurultay’a bu yıl 25 ilden kadın ve LGBTİ örgütlerinden, kamu kurumu ve belediyelerden 205 kadın katılıyor.
BİZ KADINLAR NEREDE OLMAYA TALİBİZ?
Bodrum Kadın Dayanışma Derneğin’den Figan Erozan, kurultay açılışında yaptığı konuşmada, 3 gün boyunca Kadına Yönelik Erkek Şiddeti Yeni Devlet Politikalarının Neresinde? gündemini konuşup tartışacaklarını ve kararlar alacaklarını söyledi.
Konuşmasının başlığının "Biz kadınlar nerede olmaya talibiz" olarak açıklayan Erozan, sözlerini şöyle sürdürdü, "Hepimiz 1789 Fransız devrimini biliyoruz. Öyle bir devrim ki, ilk defa bu süreçte yurttaş ve hakları tanımlandı. Beraberinde, yurttaşın insan hakları bildirgesi yazıldı. Bu bildirge, yenidünyayı insanın hakları üzerinden tanımlayarak bu hakları maddeleştirdi. Gelgelelim bu yurttaş ya da insan kadın değildi. Bu bildirge sadece erkekleri yurttaş olarak kabul ediyordu. Fakat hiç istenmeyen ya da öngörülemeyen bir şey oldu. Bazı kadınlar bu bildirgeye itiraz ettiler, bununla da yetinmeyip kendi bildirgelerini kaleme aldılar. 1791'de kadının ve Kadın Yurttaşın Hakları Bildirgesini kaleme aldılar.
Kadın Yurttaşın Haklarını kaleme alan kadın Oympe de Gouges ve arkadaşlarıdır. Olympe de Gouges şu sözlerle ifade ediyor bunu, “GİYOTİNE ÇIKIYORSAK KÜRSÜYE DE ÇIKMALIYIZ”. Bu sözler için verilen mücadele, Fransız devrimini yapan erkek siyaset eliyle giyotinle öldürülmesi ile sonuçlandı. Kadının Yurttaş Hakları Bildirgesi “varım” demekti. Yok sayılanlar, yani kadınlar kendi var oluşlarını tanımladılar ve peşi sıra yeni politikaların da sözü ve itici gücü oldular. Bunu oy hakkı, velayet hakkı, boşanma hakkı, miras hakkı, kürtaj hakkı ve benzer hakların mücadelesi izledi."
1987'DE KADINLAR DAYAĞA KARŞI YÜRÜDÜ
Konuşmasındaki Türkiye'deki kadın hareketine de değişenen Erozan şunları söyledi, "Bugün 21.sini yaptığımız Kurultayın ardında da böyle bir mücadele var. Yıl 1987 Çankırı Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Mustafa Durmuş ŞİDDET GÖRDÜĞÜ İÇİN boşanmak isteyen kadının talebini reddedip mahkeme kararına "KADININ KARNINDAN SIPAYI, SIRTINDAN SOPAYI EKSİK ETMEYECEKSİNİZ" diye hüküm kurdu. Bu sözler üzerine, 17 Mayıs 1987'de DAYAĞA KARŞI KADINLARIN DAYANIŞMA YÜRÜYÜŞÜ ile, kadına yönelik şiddete, şiddetin devlet eli ile meşrulaştırma çabasına olan itiraz sokaklara taşındı. Bunu ev içi şiddetin konuşulması ve görünür hale getirilmesi mücadelesi ve politikaları izledi. Yani kadınlar, SIR'RI ifşa ettiler. "Özel olan politiktir" diyerek ifşa ile yetinmeyip, devletin, erkek şiddetine karşı kadınlar için güvenli alan sağlama yükümlülüğü için mücadele ettiler. Sığınak mücadelesi kazanıldı ve devletin yükümlülükleri arasına girdi. Devletin, erkek şiddetine karşı yükümlülüklerinin bir kısmını üstlenmesi bir kısmını da üstlenir görüntüsü ile yetinmedik ve bunu uluslararası bir sözleşme ile bağlayıcı hale getirttik. CEDAW ve 2011'de imzalanan İstanbul sözleşmesi ile ev içi şiddeti önleme politikalarının oluşturulmasını da yükümlülük kapsamına dâhil edilmesini sağladık. Tüm bunlar, kadınların evlerde yaşananları konuşması ve buna karşı mücadele etmesi sonucu gerçekleşti."
KADINLARIN NASIL HAYAT YAŞAYACAĞI TARTIŞMAYA AÇIK DEĞİLDİR
Türkiye'de yaşanan dönüşümsel politikaları, yeni sistem ve yeni oluşan devletin inşa evresi olarak değerlendirdiklerini belirten Erozan, kadınların nasıl bir hayat yaşayacakları sorusuna verilecek cevap: "TARTIŞMAYA AÇIK BİR SORU ASLA DEĞİLDİR!" dedi.
Erkek siyaset ve erkek devletin bu hakkın kullanılmasını kendi ürettiği politik söylemlerle devir alma isteğini açıkça beyan ettiğini ifade eden Erozan şu tesbitlerde bulundu;
GİYOTİNE ÇIKIYORSAK KÜRSÜYE DE ÇIKMALIYIZ
" Mesele de bu zaten, biz kadınlar olarak bu hakkı tarih boyunca kendimiz tanımladık ve bunun mücadelesini verdik. Bugün de bunu oluşturmakla karşı karşıyayız ve bunu oluşturacak olanlardan bir kısmı da bu salonda bulunan kadınlar. Erkek siyaset, bugün de olduğu gibi makul kadın ister, bunun için kutsiyet atfeder. Bizler ise itiraz eden kadınlar olarak makuliyet söylemlerini bertaraf ediyoruz. Bunu da feminist mücadele ve politikalarla gerçekleştiriyoruz. Feminist duruş bir yaşam yaratır ve bu yaşamı her türlü yapıdan, kurumdan, siyasi yapılanmadan bağımsız kalarak var eder. Dolayısıyla feminist politikalar, kadına yönelik erkek şiddetini suç olarak tanımlayıp, yasalara dâhil ettirtti. Suç olarak kalmasını da bizim vereceğimiz mücadele ve savunacağımız politikalar belirleyecek. Bugün varız demekle yetinmeyip, var olacağımız günleri de inşa etmeliyiz. Bu inşa, kadın mücadelesini ve dayanışmanın süreçlerini, bunun en somut ibresi ise erkek şiddetine karşı izleyeceğimiz politikaları belirlemekle olacak. Olympe de Gouges 1791'de “GİYOTİNE ÇIKIYORSAK KÜRSÜYE DE ÇIKMALIYIZ” diye ifade ettiyse biz de bugün itirazın bugüne ait cümlesini kurmalıyız."