KÜLTÜR

7 Kişilik Bacıyan Grubu, 'Bacıyan-ı Rum' Ruhunu Müzikle Yaşatmaya Çalışıyor

Ahi Evran Veli tarafından 1200'lü yıllarda o dönem Anadolu'ya göç eden Türkmenlere hem aş ve iş imkanı sağlamak hem de vasıflı bir meslek sahibi üretici insan haline getirmek için kurulan Ahilik, kadınların örgütlenmelerinin de yolunu açtı. 

Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı, kadınların teşkilatlanıp gelişmesi için dünyanın ilk kadın teşkilatı olan “Bacıyân-ı Rûm” teşkilatını yani Anadolu Kadınlar Teşkilatı’nı kurdu.  “Bacı” kelimesi, abla, kız kardeş anlamına geliyor.  'Rum' kelimesi ise Anadolu anlamını ifade ediyor.

Bacıyân-ı Rûm teşkilatı, Anadolu kadınlarını, gerektiğinde düşmanlara karşı vatan savunmasında eşlerinin yanında mücadele etmesi ve gerektiğinde de kültürde, sanatta, edebiyatta, sosyal ve ekonomik alanlarda kalkınıp gelişmesini sağlamak için çalıştı.

Günümüzde ise 7 kadın müzisyen oluşturdukları 'Bacıyan' grubu ile Bacıyân-ı Rûm ruhunu kültürle sanatla genç kuşaklara taşıyor.  

7 bacı keman, rebab, çeng, cura ve bağlama ve kopuz eşliğinde Türk tasavvuf ve Anadolu'nun geleneksel eserlerini Türkçe, Farsça, İbranice ve Ermenice yorumluyorlar. 

Müzik terapisi, enstrüman eğitimi ve sanat terapisi alanlarında da çalışmalar yapan Bacıyan grubundan Seda Seyrek,  İşte Kadınlar'ın sorularını yanıtladı. 

Bacıyan ekibi nasıl ortaya çıktı? Nerede, ne zaman ve nasıl kuruldu?  

Bacıyan olarak 2017 yazında Tümata’nın organizasyonu ve örnek yaşamıyla hepimize bir şekilde dokunmuş olan Dr. Rahmi Oruç Güvenç tarafından düzenlenen 114 gün Sema buluşmasında bir araya geldik. Bacıyan geleneğine bağlı hisseden ve yıllardır o buluşmada yer alan bacılarımız vardı aramızda. Bu açıdan Bacıyan yeni bir oluşum değil aslında, daha çok bir emanet, bir miras.

Rahmetli Nazile Serna Onur, 2000’lerin başlarında, özellikle ‘Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü’ filmini izledikten sonra, 13. yüzyılda kurulmuş olan 'Bacıyan-ı Rum', diğer ismi ile Anadolu Kadınlar Birliği Teşkilatına ilgi duyuyor ve araştırmaya başlıyor. Bu birlik Fatma anamızı (Hz. Fatıma) ve maneviyat yolunda yürümüş tüm kadın erenleri örnek almıştır. Başında yer alan Kadıncık Ana aynı zamanda Ahi Evren’in eşi ve bazı menkıbelere göre Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anadolu’ya gelişinde karşılayan ve ona ilk intisap eden kişi.

Bacıyan-ı Rum, Anadolu’nun aydınlanmasında ve tasavvuf değerlerinin benimsenip hayata geçirilmesinde çok önemli bir rol oynamış. Teşkilat içerisinde ilim, zanaat, el sanatları ve daha birçok alanda üreterek, paylaşarak, insan yetiştirerek, Allah’tan gelen şifaya vesile olarak, ibadet ederek, hatta koşullar gerektirdiğinde ata binip silah kuşanıp Anadolu’yu savunarak bütünün hayrına hizmet etmişlerdir.

Serna Bacı da bu ruhun bugüne nasıl taşınabileceğini düşünürken, önce kendi çevresinde bacı çemberleri açıp, kadınları müzik, maneviyat ve şifa etrafında bir araya getirmeye başlıyor ve bu hizmeti birçok kadına şifa ve ilham oluyor. Grubumuzdan Hande Başaran onun yakın dostu ve şahididir ve bu hizmeti bir dönem beraber yerine getirmişlerdir.

Bizim bugün temsil etmeye çalıştığımızın bu Bacıyan-ı Rum ruhunu yaşatma çabasının bir biçimi diyebiliriz. Daha önce iki bacı, üç bacı olarak bir araya gelip müzik yapıyorduk zaten ama Bacıyan ismi ile bir araya gelip kayıtlar yapmaya başlayınca grup fiili olarak kurulmuş oldu. Önce Sema'ya hizmet için beraber çalmaya başladık, sonra kişisel hayatlarımıza geri döndüğümüzde bağımızı sürdürme ihtiyacı hissettik. Kimimiz başka ülkelerde kimimiz başka şehirlerde olunca hep bir araya gelmenin koşullarını yaratmaya çalıştık ve bunun için elimizden geleni yapmaya devam ediyoruz.

Çevrenizden nasıl tepkiler aldınız?

Grubumuz konusunda genel olarak olumlu geri dönüşler alıyoruz. Samimi, otantik, farklı bulduklarını söylüyorlar. Konuyla bağı olan insanlar kendilerini bir parçası hissettiklerini ifade ediyor. Diğer yandan bu müziğe ve bağlı olduğu geleneğe yabancı olanlar da zamanla ilgiyle takip etmeye, desteklemeye başladılar. Bu da bizi çok mutlu ediyor.

Yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz? Hangi türden eserler yer alıyor?

Müziğimiz temel olarak Tasavvufi-mistik müzik geleneğinden örnekler sunmayı amaçlıyor. Türk tasavvuf ve Anadolu geleneksel müziği ağırlıkta olsa da, farklı kültürlerden gelen ve müzik çalışmalarında başka diyarlardan da beslenen bacılarımızın da katkısıyla, icra yelpazemizi geniş tutuyoruz.

Örneğin, şimdiye kadar Türkçe haricinde Farsça, İbranice ve Ermenice eserler de icra ettik.

Müzik icrasının yanısıra müzik terapi, enstrüman öğretimi, eğitim sanatı, etnomüzikoloji, sanat terapisi, bitkilerle doğal bakım ürünleri üretimi ve hikmet mirası alanlarında çalışmalar yapıyoruz. Bu nedenle hepimizin ayrı ayrı ve beraber feyiz aldığımız sanat dalları, gelenekler ve çeşitli sazlarımız, müziğimize ve doğaçlamalara yansıyor. Bu çeşitlilik ve zenginliğin kültür köprüleri kurmamıza imkan sağlayacağına ve hizmet alanlarımızı genişleteceğine inanıyoruz.

Ekipte kaç kişi var? Tek tek, meslek ve yaşlarınız nedir?

Grubumuz 7 bacıdan oluşuyor. Zaman zaman misafir bacılarımız da eşlik ediyor.

Aslı Büyükköksal (keman): Müzisyen, Sosyolog, Etnomüzikolog (39)

Ezgi İçöz Özgür (bendir): Psikoterapist, Sanat terapisti (38)

Hande Başaran (rebab, çeng, cura, basamak): Sanatçı, Waldorf pedagogu, Elişi ve İngilizce Öğretmeni, Müzisyen, Anne (38)

Melike Doğan (erbane, bendir): Doğal krem-merhem üreticisi ve refleksoloji terapisti (40)

Seda Seyrek Houbakht (bağlama, kopuz, setar): İngilizce, Türkçe ve Farsça öğretmeni, Çevirmen, Müzisyen. (36)

Yarden Cohen (oud, bağlama): Müzik terapisti, Multienstrümentalist (29) Zainab Lax (tar, harp, sarod): Müzik terapisti, Multienstrümentalist( 28)

Hangi enstrümanları çalıyorsunuz? Daha önce bunları çalıyor muydunuz? Yoksa ekip bir araya getirdikten sonra mı öğrenmeye başladınız?

Evet, enstrümanlarımız oldukça çeşitli. Keman, rebab, çeng, cura, ud, tar, bağlama, kopuz, setar, erbane, bendir ve basamak sazlarını kullanıyoruz. Bir araya gelmeden önce bu sazları çalıyorduk. Çoğumuz en az iki enstrüman çalıyor, bu da müziği daha zengin kılıyor. Ayrıca ihtiyaç ve ilham halinde gelecekte başka sazların öğrenilmesi de mümkün.

Özellikle kadınların sesini duyurmakta güçlük çektiği bir dünyada Bacıyan'ın ben buradayım demesi çok kıymetli... Grubunuzun kadınlar için de bir misyonu olduğunu düşünüyor musunuz? Kadınlara bir çağrınız var mı?

Misyondan ziyade bir 'hizmet' olarak adlandırabiliriz. Kadınların seslerini her alanda daha çok duyurabilmeleri yolunda, onun doğası ve yaratıcı ruhunun ifade alanı bulmasına hizmet etme niyetindeyiz. İlk adım, kendi içimizdeki, bizlere bahşedilmiş bu ruhun daha çok farkına varmak, dengeli bir şekilde ortaya çıkarmak ve hakkını vermek.

Bu döngü, grup içindeki ve daha geniş çemberlerimizdeki bağlar ve dayanışmadan başlıyor. Başka diyarlardan bacıların da katılımıyla ilk olarak Anadolu’da buluştuk; organik bir şekilde sınırlar ötesi bir birlik haline doğru evriliyoruz. Duamız ve amacımız, bu hâli, cinsiyetin ötesinde herkesle paylaşmak, birbirimize 'ayna' olmak, gelişmeye, derinleşmeye, dengelenmeye ve güçlenmeye ihtiyaç duyan bu ruhun canlanmasına vesile olabilmek. Denge, herkesin şifalanmasına, özgürleşmesine yol açar hissiyatındayız. Bunun yanında, isim konusunda da feyiz aldığımız çok önemli bir kaynak, 'Bacıyan-ı Rum’.

Bu birlik, daha önce de değindiğimiz gibi, özellikle Anadolu kadınının maddi manevi tekâmülünde çok önemli ve değerli çalışmalar yürütmüştür.

Kadınların sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda gelişmesine alan açmış, birçok zorluğa rağmen 'birlik' olarak üstün başarılar elde etmelerini sağlamıştır. Köklerimizdeki bu güçlü örnek de bize ilham oluyor ve bu kaynaktan aldığımız feyizlerle üretmeye devam etmeyi diliyoruz.