Türkiye’de kadın girişimciliğinin gelişmesi ve kadınların çalışma yaşamına katılımının artması için çalışan KAGİDER (Türkiye Kadın Girişimciler Derneği), gelenekselleşen Kahvaltı Toplantıları’nın kasım ayı buluşmasında yazar Aret Vartanyan’ı ağırladı.

KAGİDER Başkan Yardımcısı Emine Erdem’in açış konuşmasının ardından, Aret Vartanyan “Sen Değişmeden Hiçbir Şey Değişmez” başlıklı konuşmasını sundu. Vartanyan’ın konuşmasından satır başları şöyle:

‘Büyük çoğunluk topu dışarı atarak yaşıyor’

“Yaşam yaşayarak öğrenilir. İlişkilerimden yediklerime, giydiklerimden düşündüklerime ve konuştuklarıma kadar gerçekten sen misin? Sen istediğin için mi böylesin, böyle olman istendiği için mi? Büyük çoğunluk topu dışarı atarak yaşıyor. Kocam öyle yaptığı için, patronum öyle söylediği için, ekibim şunu yapamadığı için… Birilerinden bir şey bekleyerek, sorumluluğu sürekli başkasında arayarak, kadere, kısmete, şansa bırakarak olmaz. Hayatında asıl değiştirmen gereken bir nokta var. Belki boşanman, belki işini değiştirmen ya da başka bir şey yapman gerekiyor. Onu değiştirmediğin sürece yama yapmaya devam ediyorsun. Bu yaşamda ulaşılamayacak hedef yoktur. Herkes kendi göbek bağını kendi kesecek.”

‘Erkek değişirse kadının hayatı değişir’

“Ataerkil zihniyet değişmedikçe Türkiye’de hiçbir şey değişmez. Türkiye’de kadın-erkek eşitliği tek bir şekilde sağlanabilir. Kız ve erkek çocuklar eşit yetiştirildiğinde. Erkek değişirse kadının hayatı değişecek.”

‘Eğitim sistemi bireyin kendisini keşfetmesine izin vermeli’

Bireyin kendini keşfetmesi, yeteneklerini tanıması için değil, bireyin sisteme adapte olması için çalışan bir eğitim sistemi var. Hasbelkader sanatçı ruhlu kızımız oluyor finansçı. Ama bu toplumun en büyük sorunu, eğitimden de önce, özgüven eksikliği ve değersizlik hissi. Bugün gazetelerde, televizyonda görüp alkışladığımız pek çok insan çantasında antidepresanla dolaşıyor. Ya benden, ya yaşam koçlarından, ya psikologlardan randevular alarak yaşıyor.

‘Az düşünüp çok yaşamak lazım’

Doğduğumuz andan beri bize değersiz olduğumuz hissettiriliyor. Önce annemiz ve babamızın istediği çocuk olmayı öğreniyoruz. Onların istediği gibi olduğumuz zaman sorun çıkmıyor. Sonra okulda öğretmenin istediği çocuk, mahallede mahallenin istediği çocuk… Böyle böyle kendimizden uzaklaşıyoruz. Çevremin istediği insan olduğum sürece sorun çıkmıyor. Hatta ilişkilerde, evliliklerde de öyle. Beraber olduğum insan beni olduğum gibi, her şeyimle mi kabul ediyor ve seviyor? Beni olduğum gibi sevdiğinde değerli. Her şeyin garantisini arıyoruz. Bir ilişkiye başlarken aldatılmamanın garantisi, bir işe girerken kovulmamanın garantisi… Halbuki az düşünüp çok yaşadığınızda gerçekten yaşamış olursunuz.

‘Güçlü insan kendini olduğu gibi ortaya koyandır’

Bana en çok sorulan sorulardan biri: Güçlü insan kimdir? Dik duran, sesi gür çıkan, tok yürüyen, burnu biraz havada, buzdolabı gibi olanlar mı? Hayır! Böyle insanlar gördüğünüzde sarılın, şefkatle yaklaşın onlara çünkü sevilmeye ihtiyaçları var. Gerçekten güçlü insan eksisiyle artısıyla, güçlülüğüyle zayıflığıyla kendini ortaya koyabilen insandır. Bunu ben söylemiyorum. Mevlânâ 567 yıl önce “Ya olduğun gibi ol, ya göründüğün gibi ol” demiş.

‘Düşüncelerimiz yarınki manzaramızdır’

Eğer genetik olarak kansere yatkın olduğunu düşünüyorsan, ailede kanserden ölenler varsa ve senin için de kaçınılmaz olduğunu düşünüyorsan, kanser olursun. Çünkü, düşünce eşittir madde. Bugünkü düşüncelerimiz yarınki manzaramızdır.”