Boşa koydunuz dolmadı, doluya koydunuz almadı… Hayatınız boyunca profesyonel çalışan olarak bırakın hayallerinizi gerçekleştirmeyi, sadece ailenize daha konforlu bir hayat sunmak, en azından bir ev, bir araba almak; çocuğunuza güzel bir gelecek sağlamak isterseniz alacağınız maaşınızla bunun yıllar süreceğini hesapladınız. Etrafta ise sanki bir bombardıman gibi sürekli karşınıza çıkan “girişimci kredileri, kadınlara özel destek, Bankamız girişimcinin yanında, Kendi işinin patronu ol, çok kazan vb.” bir dolu reklam ve söylemler... Üstelik bu şekilde kendi işinizin patronu olacak ve sadece para kazanmakla kalmayacak; , sevdiklerinize ve hayallerinize daha çok zaman da ayırabileceksiniz.
Tabii her şey planlandığı gibi giderse… (?)
Ben, 27 yaşında yarı sermayesini ailesinden aldığı borçla, yarı sermayesini de krediyle aldığı arabayı satarak ve KOSGEB’ten aldığı hibe ile kendi işini kuran biriydim. Dönüp baktığımda bu deneyimi, 5 senede tamamladığım “İşletme Master Program” ı gibi görüyorum. (Bana biraz maliyetli bir program olduğu doğru. Ama yarattığı faydaları yazarsak; 50 den fazla kişiye istihdam, devlete ödenen vergiler vb. Faydaları maliyetinden yüksek çıkabilir) Şu an duvara asabileceğim bir master diplomam yok ama o diplomayı alırken öğretilmeyen bir çok deneyimim var. Artık ben bu şirketin bir çalışanı olarak bulunmasam da şirketin hala ayakta olması ve benimde şirketin bir ortağı olmam bazı şeylerin çok da ters gitmediğini gösteriyor diyebiliriz. Unutamadığım ve yanlış bilinen doğruları bana yaşayarak öğreten birkaç deneyimi de sizlerle paylaşmak isterim.
İŞLETMEMİN HİÇ VERGİ BORCU OLMADI, PEKİ BU BANA NE KAZANDIRDI? Şirketin hala prensibidir “İşletmenin vergi borcu olmaz.” Sadece cebimde değil, kasamda para olmayan günlerde bile o vergilerimi tek tek öderdim. Böyle öğrendim, tabii ben sanıyorum ki “işletme devlete borçlanamaz.” Yani prensipten dolayı değil öyle bir ihtimal olmadığı için. Oysa ki profesyonel hayata geri döndüğümde gördüm ki bu bir kural değil tercihmiş. Üstelik “vergini zamanında niye ödüyorsun ki, zaten af çıkıyor” dediklerinde ne demek istediklerini bir süre anlayamamıştım. Bu Mali Müşavirimin bana öğrettiği bir ilkeydi. Mali Müşavirim mi kim? Babam :) Ona da sordum “biz neden vergileri zamanında ödüyoruz” diye. Sizi tatmin etmeyebilir ama cevap şöyle geldi; “ İşletmen için herhangi bir fırsat kapısı açıldığında kredibiliten düzgün ve işletmenin itibarı yerinde olmalı. Çünkü hayatta fırsatlar her zaman karşına çıkmaz” İtibar Yönetimi Konferansında Güncel Group CEO’su YMM Sayın Yılmaz Sezer tüm konuşmasını bu konuya ayırmıştı. konuşmasını şu şekilde sonlandırdı; “ Vergi rekortmenleri itibar kazanılması için açıklanıyor ve vergi yüzsüzlüğü itibarın kaybedilmesine sebep oluyorsa, vergi afları itibarın, itibarsızlaştırılması değil midir?” Soruya kendisi de henüz cevap bulamamış.
AMERİKAN DİZİLERİNDEKİ GİBİ DUVARLARINI KENDİN BOYAYINCA, BİRDEN İÇERİSİ MÜŞTERİLERLE DOLMUYOR: İlk dükkanımız Üniversite yerleşkesinin içerisindeydi. Çeşitli ızgara yemeklerinin yapıldığı bir cafe-restoran diyebiliriz. (Marka ismi vermememin özel bir nedeni var. Bilenler zaten biliyor) İşler iki senenin sonunda çok da iyi gitmeyince içeriye öğrenciyi çekebilmek için ekmek arası ve hazır gıdaların satıldığı (doğal ve katkı maddesiz ürün satma alışkanlığımızdan istemeyerek de olsa vazgeçerek) bir formata dönmeye karar verdik. Tabii içeride de biraz değişiklik yapmamız ve müşterimize yeni formatta ve yeni ismiyle bir dükkan haline geldiğimizi göstermemiz gerekiyordu. Konsepti değiştirmenin de bir maliyeti olacaktı. Yeni menüler basılacaktı. Yeni dükkan, belki yeni ekipman, yeni tabela, yeni dekorasyon anlamına geliyordu. Sarı olan duvarları öğrenciye daha uygun bir konsepte çevirmek için başka renge boyamaya karar verdik. Maliyetleri minimize etmek amacıyla duvarları kardeşimle birlikte boyadık. Hatta hiç unutmam kardeşime “kendimiz boyayacağız, biraz burnumuz sürtsün” demiştim. Hani Amerikan dizilerinde olur ya; birkaç arkadaş işe koyulurlar… Biri boyaları getirir, biri fırçaları.. Kahkahalarla işlerini tamamlarlar.. Etraf dağılır… Çok yorulurlar… ve sonra dükkanı açtıklarında içerisi müşterilerle dolar ve para kazanmaya başlarlar.. Sanırım filmlerden çok fazla etkileniyormuşum, sonuçta aynı aşklar gibi, işler de filmlerdeki gibi yürümüyormuş.
POLYANNA GİRİŞİMCİ: Üniversitenin içindeki -(sürekli üniversitenin içindeki işletmemiz diye belirtmemin bir sebebi var. Orada işlerin iyi gitmeyeceği gerçeğiyle yüzleşmeye başladığım zamanlarda şehir içerisinde tamamen banka kredisiyle yeni bir yer açmıştık ki şu an devam eden yerimiz burasıdır)- işletmemiz zarar ediyordu ve büyük umutlarla açtığımız işletmemizi kapatmaya karar verdik. İşletme Üniversitenin içerisinde olunca, en azından okul dönemini tamamlamanın daha doğru olacağını ve bu sürede de yapılacakları tamamlayabileceğimizi düşündüm. İşler yolunda gitmeyince öyle ertesi gün dükkanı açmayıp kurtulamıyorsun zarar eden bir yerden. Bunun, evini geçindiren çalışanları, bu çalışanların ödenmesi gereken tazminatları, bir kira sözleşmesi, elindeki stoğu gibi detayları var. Bir sonraki ay işletmemizi kapatmaya hazırlanıyorduk ki bir gün Çalışma Bakanlığı’ndan denetime geldi iki bayan. Bayanlar önce çalışanlarımızın sigortalarını sordular. Ne mutlu ki çalışanlarımız sigortalı çalışıyordu. Sonra iş güvenliği açısından denetleme yaptılar. En iyi hatırladığım eksikliklerim şunlardı;
• Personel soyunma odasında, personele ait kilitli dolap yok.
• Personel sağlık raporları tam değil. ( Gıda işletmelerinde portör muayenesi istenirdi. Tüm personelimin portörleri tamdı ama yeni yönetmeliğe göre daha farklı kapsamlı bir sağlık raporu alınması gerekmekteymiş. Bilgim yoktu. Olması gerekiyormuş)
• Yangın tüpleri var ancak yangın tüplerinin yerlerini gösteren uyarı levhaları yok…
Birkaç eksikliğin daha tespit edildiği denetimin bana faturası 5 bin TL civarındaydı. 1 hafta içerisinde tamamlamadığım takdirde cezamı keseceklerdi. Sonuçta tüm eksiklikleri 1 hafta içerisinde tamamladım, bana 2 bin TL’nin üstünde bir meblaya mal oldu. Yarı yarıya kurtarmanın mutluluğuna sevinmişti bu Polyanna girişimci, zarardan kar etmiştim.
Bu anlattıklarım aklımda kalanlar. Sabrımın zorlandığı anlar olsa gerek. Anlatmadıklarım da var… “Karımı neden çok çalıştırıyorsun, yoruluyor” diye karşıma çıkan çalışan eşleri mi dersiniz, yoksa gücünüzün yetemediği başka dengeler mi? Tam o dönemde Üniversitedeki rektör seçimlerinden kaynaklı nasıl büyük meblalarda zarar ettiğim konusuna bu platformda girmek istemiyorum. Çok kez sayın rektörümüzün karşısına çıkıp; “Ben burayı ne zorluklarla ayakta tutmaya çalıştım biliyor musunuz?” diyesim geldi. Ama yapamazdım çünkü hem o zaman boyun eğdiğimi hissedecektim hem de ne demiştik, bu tip şeyler filmlerde işe yarıyordu.. Bunu öğrenmiştim.
NEGATİF BİR TABLO MU ÇİZDİM? HAYIR : Bunlar sadece benim değil bir çok kendi işini zor şartlarda kuran kişinin yaşadığı benzer yaşananlardan sadece bazıları.
BU BENİ YILDIRDI MI? HAYIR : Bugün yine olsa yine kurardım o şirketi…
ŞİMDİ BİR PROFESYONEL OLMAM, İLERİDE TEKRAR GİRİŞİMCİ OLMAYACAĞIM ANLAMINA GELİR Mİ? YİNE HAYIR… Şu an profesyonel olarak bir şirkette çalışmanın konforunu yaşadığım doğrudur. Gece 12’lere kadar mesai yapmak zorunda kalmadığım gibi, personel ücretlerini bu ay kazanabilecek miyim acaba diye kaygıya düşeceğim bir durumum kısmen yok. Ama kendi işini yapıyor olmak bir virüs, bir gün bu virüsün tekrar canlanmayacağını kimse garanti edemez.
En son olarak yazıyı güzel bir anıyla tamamlamak isterim; Yine işletmenin kapanacağı günlere yakın tek tek personelimle konuşarak, bu sürecin yaşanmasını hiç birimizin istemediğini, haklarının ödeneceğini, iş bulmaları için çaba sarf edeceğimi anlattım. Haklarını ödeme konusunda belirli bir zaman dilimi içerisinde bunu tamamlayabileceğimi belirttiğim ama senet düzenleyerek de hukuki olarak kendisini güvence altına alacağımızı söylediğim bir personelim, gözleri yaşlı şunu söyledi “ GEREK YOK EZGİ HANIM, SÖZÜNÜZ SENETTİR”
Bu süreçte her türlü maddi manevi zorluğun üstesinden gelmeme destek olan aileme teşekkürlerimle…
İŞLETMEMİN HİÇ VERGİ BORCU OLMADI, PEKİ BU BANA NE KAZANDIRDI? Şirketin hala prensibidir “İşletmenin vergi borcu olmaz.” Sadece cebimde değil, kasamda para olmayan günlerde bile o vergilerimi tek tek öderdim. Böyle öğrendim, tabii ben sanıyorum ki “işletme devlete borçlanamaz.” Yani prensipten dolayı değil öyle bir ihtimal olmadığı için. Oysa ki profesyonel hayata geri döndüğümde gördüm ki bu bir kural değil tercihmiş. Üstelik “vergini zamanında niye ödüyorsun ki, zaten af çıkıyor” dediklerinde ne demek istediklerini bir süre anlayamamıştım. Bu Mali Müşavirimin bana öğrettiği bir ilkeydi. Mali Müşavirim mi kim? Babam :) Ona da sordum “biz neden vergileri zamanında ödüyoruz” diye. Sizi tatmin etmeyebilir ama cevap şöyle geldi; “ İşletmen için herhangi bir fırsat kapısı açıldığında kredibiliten düzgün ve işletmenin itibarı yerinde olmalı. Çünkü hayatta fırsatlar her zaman karşına çıkmaz” İtibar Yönetimi Konferansında Güncel Group CEO’su YMM Sayın Yılmaz Sezer tüm konuşmasını bu konuya ayırmıştı. konuşmasını şu şekilde sonlandırdı; “ Vergi rekortmenleri itibar kazanılması için açıklanıyor ve vergi yüzsüzlüğü itibarın kaybedilmesine sebep oluyorsa, vergi afları itibarın, itibarsızlaştırılması değil midir?” Soruya kendisi de henüz cevap bulamamış.
AMERİKAN DİZİLERİNDEKİ GİBİ DUVARLARINI KENDİN BOYAYINCA, BİRDEN İÇERİSİ MÜŞTERİLERLE DOLMUYOR: İlk dükkanımız Üniversite yerleşkesinin içerisindeydi. Çeşitli ızgara yemeklerinin yapıldığı bir cafe-restoran diyebiliriz. (Marka ismi vermememin özel bir nedeni var. Bilenler zaten biliyor) İşler iki senenin sonunda çok da iyi gitmeyince içeriye öğrenciyi çekebilmek için ekmek arası ve hazır gıdaların satıldığı (doğal ve katkı maddesiz ürün satma alışkanlığımızdan istemeyerek de olsa vazgeçerek) bir formata dönmeye karar verdik. Tabii içeride de biraz değişiklik yapmamız ve müşterimize yeni formatta ve yeni ismiyle bir dükkan haline geldiğimizi göstermemiz gerekiyordu. Konsepti değiştirmenin de bir maliyeti olacaktı. Yeni menüler basılacaktı. Yeni dükkan, belki yeni ekipman, yeni tabela, yeni dekorasyon anlamına geliyordu. Sarı olan duvarları öğrenciye daha uygun bir konsepte çevirmek için başka renge boyamaya karar verdik. Maliyetleri minimize etmek amacıyla duvarları kardeşimle birlikte boyadık. Hatta hiç unutmam kardeşime “kendimiz boyayacağız, biraz burnumuz sürtsün” demiştim. Hani Amerikan dizilerinde olur ya; birkaç arkadaş işe koyulurlar… Biri boyaları getirir, biri fırçaları.. Kahkahalarla işlerini tamamlarlar.. Etraf dağılır… Çok yorulurlar… ve sonra dükkanı açtıklarında içerisi müşterilerle dolar ve para kazanmaya başlarlar.. Sanırım filmlerden çok fazla etkileniyormuşum, sonuçta aynı aşklar gibi, işler de filmlerdeki gibi yürümüyormuş.
POLYANNA GİRİŞİMCİ: Üniversitenin içindeki -(sürekli üniversitenin içindeki işletmemiz diye belirtmemin bir sebebi var. Orada işlerin iyi gitmeyeceği gerçeğiyle yüzleşmeye başladığım zamanlarda şehir içerisinde tamamen banka kredisiyle yeni bir yer açmıştık ki şu an devam eden yerimiz burasıdır)- işletmemiz zarar ediyordu ve büyük umutlarla açtığımız işletmemizi kapatmaya karar verdik. İşletme Üniversitenin içerisinde olunca, en azından okul dönemini tamamlamanın daha doğru olacağını ve bu sürede de yapılacakları tamamlayabileceğimizi düşündüm. İşler yolunda gitmeyince öyle ertesi gün dükkanı açmayıp kurtulamıyorsun zarar eden bir yerden. Bunun, evini geçindiren çalışanları, bu çalışanların ödenmesi gereken tazminatları, bir kira sözleşmesi, elindeki stoğu gibi detayları var. Bir sonraki ay işletmemizi kapatmaya hazırlanıyorduk ki bir gün Çalışma Bakanlığı’ndan denetime geldi iki bayan. Bayanlar önce çalışanlarımızın sigortalarını sordular. Ne mutlu ki çalışanlarımız sigortalı çalışıyordu. Sonra iş güvenliği açısından denetleme yaptılar. En iyi hatırladığım eksikliklerim şunlardı;
• Personel soyunma odasında, personele ait kilitli dolap yok.
• Personel sağlık raporları tam değil. ( Gıda işletmelerinde portör muayenesi istenirdi. Tüm personelimin portörleri tamdı ama yeni yönetmeliğe göre daha farklı kapsamlı bir sağlık raporu alınması gerekmekteymiş. Bilgim yoktu. Olması gerekiyormuş)
• Yangın tüpleri var ancak yangın tüplerinin yerlerini gösteren uyarı levhaları yok…
Birkaç eksikliğin daha tespit edildiği denetimin bana faturası 5 bin TL civarındaydı. 1 hafta içerisinde tamamlamadığım takdirde cezamı keseceklerdi. Sonuçta tüm eksiklikleri 1 hafta içerisinde tamamladım, bana 2 bin TL’nin üstünde bir meblaya mal oldu. Yarı yarıya kurtarmanın mutluluğuna sevinmişti bu Polyanna girişimci, zarardan kar etmiştim.
Bu anlattıklarım aklımda kalanlar. Sabrımın zorlandığı anlar olsa gerek. Anlatmadıklarım da var… “Karımı neden çok çalıştırıyorsun, yoruluyor” diye karşıma çıkan çalışan eşleri mi dersiniz, yoksa gücünüzün yetemediği başka dengeler mi? Tam o dönemde Üniversitedeki rektör seçimlerinden kaynaklı nasıl büyük meblalarda zarar ettiğim konusuna bu platformda girmek istemiyorum. Çok kez sayın rektörümüzün karşısına çıkıp; “Ben burayı ne zorluklarla ayakta tutmaya çalıştım biliyor musunuz?” diyesim geldi. Ama yapamazdım çünkü hem o zaman boyun eğdiğimi hissedecektim hem de ne demiştik, bu tip şeyler filmlerde işe yarıyordu.. Bunu öğrenmiştim.
NEGATİF BİR TABLO MU ÇİZDİM? HAYIR : Bunlar sadece benim değil bir çok kendi işini zor şartlarda kuran kişinin yaşadığı benzer yaşananlardan sadece bazıları.
BU BENİ YILDIRDI MI? HAYIR : Bugün yine olsa yine kurardım o şirketi…
ŞİMDİ BİR PROFESYONEL OLMAM, İLERİDE TEKRAR GİRİŞİMCİ OLMAYACAĞIM ANLAMINA GELİR Mİ? YİNE HAYIR… Şu an profesyonel olarak bir şirkette çalışmanın konforunu yaşadığım doğrudur. Gece 12’lere kadar mesai yapmak zorunda kalmadığım gibi, personel ücretlerini bu ay kazanabilecek miyim acaba diye kaygıya düşeceğim bir durumum kısmen yok. Ama kendi işini yapıyor olmak bir virüs, bir gün bu virüsün tekrar canlanmayacağını kimse garanti edemez.
En son olarak yazıyı güzel bir anıyla tamamlamak isterim; Yine işletmenin kapanacağı günlere yakın tek tek personelimle konuşarak, bu sürecin yaşanmasını hiç birimizin istemediğini, haklarının ödeneceğini, iş bulmaları için çaba sarf edeceğimi anlattım. Haklarını ödeme konusunda belirli bir zaman dilimi içerisinde bunu tamamlayabileceğimi belirttiğim ama senet düzenleyerek de hukuki olarak kendisini güvence altına alacağımızı söylediğim bir personelim, gözleri yaşlı şunu söyledi “ GEREK YOK EZGİ HANIM, SÖZÜNÜZ SENETTİR”
Bu süreçte her türlü maddi manevi zorluğun üstesinden gelmeme destek olan aileme teşekkürlerimle…