Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cemil Ertem, Milliyet gazetesindeki köşesinde “Önlem paketi mi teşvik paketi mi?” başlıklı bir yazı kaleme aldı ve Başbakan Yıldırım’ın açıkladığı teşvik paketini mercek altına aldı. Hükümetlerin iş başına geldiklerinde açıkladığı ekonomik paketlerin ekonominin temel işleyiş modeli aynen korunduğu için, paketlerdeki tedbirlerin yukarıdan aşağıya gelene kadar eriyip gittiğini hatırlatan Ertem, Binali Yıldırım’ın açıkladığı Ekonomik Müjdeler Paketi’nin ise böyle olmadığı yazdı.Özellikle bankacılık sistemi ve yabancı yatırımcılara yönelik düzenlemeleri örnek gösteren Ertem, paketin geleneksel para ve maliye politikalarını aşmaya dönük olduğunu belirtti.
“Paketteki banka sistemini bir gayrimenkul ipoteği bankacılığı kapsamından çıkaracak adımların atılması, bölgesel teşvik sisteminin buna uyum sağlayacak, projeye ve yüksek katma değerli teşvike yönelmesi, dış yatırımcının üretim ve istihdam bazlı yatırımlar için özendirilmesi, mevcut para ve maliye politikalarını zorlayacak adımlardır” diyen Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Ertem şöyle devam etti; “2001’de konturları çizilen ekonomi politikası, banka sistemi kaynaklarını, ağırlıklı olarak, tüketici kredisi bazlı atomize ediyor ve sistemi yüksek tüketici kredisi faizleri-komisyonlarla besliyordu. Bankalar, kısıtlı kaynaklarını proje bazlı üretim kredileri yerine, tüketici kredilerine ya da ortağı oldukları leasing ve faktoring şirketlerine yönlendiriyorlardı. Leasing şirketleri bir nevi ithalatı kolaylaştıran-düşük kur, değerli TL tuzağında, ithalatı finanse eden şirketlere dönüşmüştü. Banka sermayeli leasing şirketleri, ipotek teminatlı komisyoncu ithalatçı durumuna gelmişti. Yine bankaların faktoring şirketleri ise, bir nevi tefeci işlevi görüyordu. Çok yüksek komisyonlarla çek-senet kıran bu yapılar, banka sisteminin kısıtlı kaynaklarını rant ekonomisine aktaran dipsiz kuyu gibi çalışıyorlardı. Şimdi banka sisteminde teminatlandırma anlayışını değiştirmeye başlamak bu ribacı sistemi de değiştirmeye başlamak anlamına gelir.”
Ekonomik teşvik paketinin bir diğer önemli ayağının ise “Doğrudan Yabancı Yatırım girişini kısa vadeli girişlere tercih eden yaklaşımların öne çıkması” olduğunu kaydeden Ertem şu yorumda bulundu;“Öncelikle siz eğer bu tercihi yapıyorsanız; geleneksel, yalnız faiz dışı fazla vermeyi başarı sayan maliye politikasını terk etmek zorunda kalırsınız. Çünkü bir ülkeye fabrika kurmaya gelen yatırımcı vergi avantajı gibi önceliklerden önce, ülkenin altyapısına, yani limanlarına, karayolu ve demiryolu ağlarına bakar. Sınır kapılarına demiryolu ulaşımı, limanlara demiryolu ve güvenli karayolu ulaşımı var mı, buna bakar. Dış yatırımcının bakacağı ikinci önemli husus, sorunsuz nitelikli işgücü piyasasıdır. Bunun için eğitim ve sağlık sistemlerinizin tıkır tıkır işleyen sistemler olması gerekir. Bütçeden bu alanlara kısıtlı kaynak aktarıyorsanız, bir kriz anında önce bu alanların tahsisine el atıyorsanız uzun vadede iş ve aş oluşturan yabancı yatırım üssü olamazsınız. Şimdiye değin, Türkiye’de - AK Parti iktidarlarında bütçeden göreli fazla pay ayrılmasına rağmen- bu alanlar, yalnız faiz dışı fazlayı başarı sayan kısıtlayıcı maliye politikalarının kurbanı oldular. Şimdi bu anlayışın tersine döndüğünü, kısa vadede enflasyonist etki yapsa bile, uzun vadeli yararına bağlı olarak, stratejik altyapı yatırımlarına hız verildiğine tanık oluyoruz. Özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerine yapılacak altyapı yatırımları böyle bir niteliksel değişimi gerekli kılıyor. Umarım çok yakında, bu başlıklar “paket” olmaktan çıkar, yeni bir büyüme ve kalkınma politikasının öncü adımları olarak da Türkiye iktisat tarihine geçer.”