Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Betül Selcen Özer'in İşte Kadınlar'a iş dünyasından özel hayatına kadar pek çok konuda çarpıcı açıklamalarda bulundu;
* "Benim için en özel anlardan biri Tohum Otizm Vakfı ile karşılaşmam oldu"
* "Kendinle yarışmak inanılmaz bir mutluluk veriyor. 6 Mart’ta Antalya’da gerçekleşecek Runatolia Maratonuna katılacağım"
* "Vakıf ve Okul bünyesindeki ekip arkadaşlarımızın %82’si kadınlardan oluşuyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yürütülen çok farklı projelerde görev almış bir kadın olarak böyle güçlü bir ekiple çalışmaktan dolayı çok mutluyum."
* "Benim için en rahatlatıcı anlardan biri de kitap okumak. Çantamda mutlaka okuduğum kitapla gezerim"
* "Sadece gerçekten ne istediğinizi bilmek ve mutsuz olduğunuz işi geride bırakacak cesarete sahip olmak gerekiyor."
Bunlar yalnızca bir kaç başlık, röportajın tamamından çok daha fazlası var. Ve söylemeden geçmeyelim Tohum Otizm Vakfı ve okulunda çalışanların yüzde 82'si kadın...


ODTÜ SOSYOLOJİ MEZUNU
1975 Kayseri doğumluyum ama tüm çocukluğum, gençliğim Ankara’da geçti. Ankara Kurtuluş İlkokulu, Ortaokulu ve Lisesinden sonra çok istediğim bir bölümü okuma şansını buldum. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümünün 98 yılı mezunlarındanım. Mezun olduktan sonra yüksek lisans derecemi Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Ekonomik ve Sosyal Demografi Ana Bilim Dalı’ndan aldım. Tezimi ise Türkiye’de ulusal günlük gazetelerde 2001–2005 yılları arasında yayınlanan aile planlaması haberlerinin içerik analizi konusunda hazırladım. Babam Makine Mühendisi, annem ise Kimya Mühendisi ama biz 3 kardeş farklı alanlara yöneldik. Üçümüzde ODTÜ mezunuyuz. Kızkardeşim Felsefe, erkek kardeşim ise İşletme eğitimi aldı. Yaşlarımız çok yakın olduğu için aynı yıllarda üniversitede beraber olabilme şansını da bulduk.
AZRA’NIN GÜÇLÜ BİREY OLARAK YETİŞMESİNİ İSTEDİM
Bekar bir anneyim. 13 yaşında Azra isimli bir kızım var. Azra ile anne kız değil iki arkadaş gibiyiz. Azra’nın kendi ayakları üzerinde durabilen, güçlü, insiyatif alabilen bir birey gibi yetişmesini istedim. Ona hiçbir zaman çocuk gibi davranmadım. İstemediği şeyleri zorla yaptırmaya çalışmadım. Benim için herşeyden önemlisi sağlıklı, mutlu ve huzurlu olabilmesi ve hayatı boyunca zevk aldığı mutlu olabileceği işleri yapabilmesi.
.jpg)
.jpg)
KARİYERİ STK’LARDA BAŞLADI
Benim kariyer sürecim biraz farklı gelişti. Üniversiteden mezun olduğum yıllarda Türkiye’de Sivil Toplum Kuruluşlarında profesyonel olarak çalışmak bilinen ya da tercih edilen bir iş değildi. Açık söylemek gerekirse sivil topluma ilk adımımı da bilinçli olarak atmadım. Ama sonraki tüm tercihlerimde sivil toplumda devam etmeyi bilinçli olarak seçtim.
2000 yılından beri Willows Foundation, TURMEPA ve Toplum Gönüllüleri Vakfı gibi Türkiye’nin önde gelen Sivil Toplum Kuruluşlarında; üreme sağlığı, aile planlaması, çevre ve gençlik alanlarında aktif olarak çalıştım. 16 yıllık Sivil Toplum yolculuğumda saha, eğitim, projeler, kaynak geliştirme ve iletişim gibi birçok farklı görevde bulundum. Sivil Toplum Kuruluşlarında farklı alanlarda ve farklı pozisyonlarda çalışma fırsatı bulabilmek inanılmaz bir zenginlik. 2013 yılından beri de Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde Temel Demografi dersini vermekteyim. Bu çeşitliliğin beni her anlamda çok geliştirdiğini düşünüyorum.
OTİZMİN TEDAVİSİ İLAÇ EĞİTİM
Temmuz 2014 tarihinden beri Tohum Otizm Vakfı’nda Genel Müdür görevini üstleniyorum. Sivil toplum yolculuğumda benim için en özel anlardan biri Tohum Otizm Vakfı ile karşılaşmam oldu. Çalışmalarını hep yakından takip ettiğim, çok beğendiğim ve alanında birçok ilke imza atan böyle bir vakfın içinde olmak benim için çok onur verici. Tohum Otizm Vakfı’nı 2003 yılında otizmli çocuklarımızı erken tanı ve eğitimle topluma kazandırmak, otizmli çocuklar ve ailelerinin eğitim ve sağlık hizmetlerinden eşit şart ve fırsatlarla yararlanabilmeleri sağlamak amacıyla kuruldu. Vakfımızın bizden önce kurulan otizm ile ilgili vakıf ve derneklerden farkı devletimizin otizmli çocuk ve ailelerine verdiği sağlık ve eğitim hizmetlerine yurt çapında destek olmak gibi daha kapsamlı amaç ve hedeflerle kurulmuş olması. Biz kar amacı olmayan, kamu yararına kurulmuş olan bir eğitim ve sağlık vakfıyız. Çalışmalarımızı hem ulusal hem de uluslararası çapta sürdürüyoruz.

Ülke çapında yürüttüğümüz farkındalık kampanyaları ve çeşitli savunu faaliyetleri sayesinde ülkemizde otizmin ne olduğu hakkında farkındalık yarattığımıza inanıyorum. Toplumun tüm kesimlerine ulaşmak için daha çok çalışmamız gerekiyor çünkü otizmin görülme sıklığı günümüzde çok büyük bir hızla artıyor. 1985 yılında her 2.500 çocuktan biri otizm tanısı alırken, bugün doğan her 68 çocuktan biri otizm riski ile dünyaya gelmekte. Ülkemizde ise ne kadar otizmli çocuk bulunduğu ile ilgili sağlıklı bir istatistik maalesef yok. Dünyada kabul edilen 68’de 1 oranını ele alarak Türkiye için yaptığımız nüfus projeksiyonuna göre, ülkemizde 0-18 yaş aralığında yaklaşık 352.000 otizmli çocuk ve genç var diyebiliriz. Otizmde en önemli şey eğitim. Otizmin tedavisi ilaç değil, erken, yoğun ve kesintisiz eğitimdir. Erken tanı ve doğru eğitim alan çocukların yaklaşık yüzde ellisinde otizmin belirtileri kontrol altına alınabiliyor, gelişim sağlanıyor, büyük ilerleme kaydedilebiliyor ve hatta bazı otizmli çocuklar ergenlik yaşına geldiklerinde diğer arkadaşlarından farkı kalmayabiliyor. Dolayısıyla bizim için burada en önemli şey küçük yaşta erken tanı koyabilmek ve haftada 30 saati bulan yoğun bir eğitim almalarını sağlamak.

Otizmli çocukların eğitimi konusunda 2006 yılında kurduğumuz model okulumuzun önemli bir kapı açtığına inanıyorum. Okulumuzu kurana kadar ülkemizde otizm konusunda uzmanlaşmış ve örnek olabilecek, dünyadaki gelişmeleri takip eden, bilimsel dayanaklı ve etkin bir eğitim veren böyle bir kurum yoktu. “Özel Tohum Otizm Vakfı Özel Eğitim Okulu” otizmli çocukların eğitiminin içerik ve uygulama açısından doğru bir örneğini Türkiye’ye getirebilmek için kuruldu ve otizm konusunda etkili ve önemli bir müfredatı ülkemize kazandırdı.Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak hizmet veren okulumuz kurulduğu günden itibaren 1.257 otizmli çocuğa birebir eğitim vermiş, 707 çocuğumuzun ise burs desteği ile bu eğitimden yararlanmasını sağlamıştır. Vakıf ve Okul bünyesindeki ekip arkadaşlarımızın %82’si kadınlardan oluşuyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yürütülen çok farklı projelerde görev almış bir kadın olarak böyle güçlü bir ekiple çalışmaktan dolayı çok mutluyum.
Ülke çapında yürüttüğümüz farkındalık kampanyaları ve çeşitli savunu faaliyetleri sayesinde ülkemizde otizmin ne olduğu hakkında farkındalık yarattığımıza inanıyorum. Toplumun tüm kesimlerine ulaşmak için daha çok çalışmamız gerekiyor çünkü otizmin görülme sıklığı günümüzde çok büyük bir hızla artıyor. 1985 yılında her 2.500 çocuktan biri otizm tanısı alırken, bugün doğan her 68 çocuktan biri otizm riski ile dünyaya gelmekte. Ülkemizde ise ne kadar otizmli çocuk bulunduğu ile ilgili sağlıklı bir istatistik maalesef yok. Dünyada kabul edilen 68’de 1 oranını ele alarak Türkiye için yaptığımız nüfus projeksiyonuna göre, ülkemizde 0-18 yaş aralığında yaklaşık 352.000 otizmli çocuk ve genç var diyebiliriz. Otizmde en önemli şey eğitim. Otizmin tedavisi ilaç değil, erken, yoğun ve kesintisiz eğitimdir. Erken tanı ve doğru eğitim alan çocukların yaklaşık yüzde ellisinde otizmin belirtileri kontrol altına alınabiliyor, gelişim sağlanıyor, büyük ilerleme kaydedilebiliyor ve hatta bazı otizmli çocuklar ergenlik yaşına geldiklerinde diğer arkadaşlarından farkı kalmayabiliyor. Dolayısıyla bizim için burada en önemli şey küçük yaşta erken tanı koyabilmek ve haftada 30 saati bulan yoğun bir eğitim almalarını sağlamak.

Otizmli çocukların eğitimi konusunda 2006 yılında kurduğumuz model okulumuzun önemli bir kapı açtığına inanıyorum. Okulumuzu kurana kadar ülkemizde otizm konusunda uzmanlaşmış ve örnek olabilecek, dünyadaki gelişmeleri takip eden, bilimsel dayanaklı ve etkin bir eğitim veren böyle bir kurum yoktu. “Özel Tohum Otizm Vakfı Özel Eğitim Okulu” otizmli çocukların eğitiminin içerik ve uygulama açısından doğru bir örneğini Türkiye’ye getirebilmek için kuruldu ve otizm konusunda etkili ve önemli bir müfredatı ülkemize kazandırdı.Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak hizmet veren okulumuz kurulduğu günden itibaren 1.257 otizmli çocuğa birebir eğitim vermiş, 707 çocuğumuzun ise burs desteği ile bu eğitimden yararlanmasını sağlamıştır. Vakıf ve Okul bünyesindeki ekip arkadaşlarımızın %82’si kadınlardan oluşuyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yürütülen çok farklı projelerde görev almış bir kadın olarak böyle güçlü bir ekiple çalışmaktan dolayı çok mutluyum.
YÜKSEK LİSANS HAYATIMI DEĞİŞTİRDİ
Üniversiteden mezun olduğum dönem Türkiye’de özel bankaların hızla açıldığı ve ciddi bir insan kaynağı ihtiyaç duydukları yıllardı. Birçok arkadaşım kariyerlerine bu şekilde başlamayı tercih etti. Ben ise farklı bir alanda yüksek lisans yapmak istiyordum. Bugün sivil toplum alanında olmamda bu kararırım etkisi çok büyüktür. Çünkü ilk çalıştığım STK olan Willows Foundation’un yöneticisi Türkiz Hanım ile aynı yüksek lisans programından mezun olmak bana o yıllarda hiç bilmediğim bir dünyanın kapılarını aralamıştır.
HEM PROFESYONEL HEM GÖNÜLLÜYÜM
Aslında iş kadınından çok bir STK çalışanı olarak tarif etmeyi tercih ederim. Bu alanda profesyonel olarak çalışan biri olarak ne kadar profesyonel isem aslında o kadar da gönüllüyüm. O yüzden bu benim için işten öte bir amaç. Hayatına dokunduğunuz her çocuk, her anne bambaşka bir hikaye, bambaşka bir heyecan, bambaşka bir umut. Bu yüzden üzerimdeki sorumluluğun çok büyük olduğunu düşünüyorum. Şeffaflık ve hesapverebilirlik bir STK için çok önemli. Bağışçılarımıza karşı çok büyük bir sorumlululuğumuz var. O nedenle bir liranın bile hesabını verebilmeli, kaynağın doğru yere aktarılmasını sağlayabilmeliyiz. Bu da beraberinde çok titiz çalışmayı, düzenli takibi, raporlamayı ve verilerle analiz yapabilmeyi gerektiriyor. Olaylara her zaman çözüm odaklı yaklaşmak gerektiğine inanıyorum. Baştan bardağın boş tarafını kabullenmek, sorunlar karşında olumsuz bir tavır takınmak hiç bana göre değil. Yaratıcı olmak ve farklı çözümler bulmak da tam burada devreye giriyor. Her zaman bir çıkış vardır ve o çıkış sizi hiç tahmin etmeyeceğiniz güzellikte bir yere çıkartabilir. Yeter ki inancınızı ve umudunuzu kaybetmeyin.

GÜNDE EN AZ 10 SAAT ÇALIŞIYORUM
Çok mutluyum. Sanki yıllardır bu büyük ailenin bir parçası gibiyim. Her sabah aynı heyecan ile güne başlamak, okulumuzda eğitim alan otizmli çocuklarımızdaki ilerlemeyi görmek ve her akşam umut dolu bir günü daha bitirmek inanılmaz bir duygu.
Günde en az 10 saatim çalışarak geçiyor. Yeni işbirlikleri, farklı kaynak modelleri yaratmak için genellikle yoğun bir toplantı programım oluyor. Sistemli çalışmaya önem verdiğim için belli bir program dahilinde ve zamanlamaya uyarak çalışmayı çok önemsiyorum. Ekip arkadaşlarımdan da bunu bekliyorum.
AÇIK VE ADİL YÖNETİCİ OLMAYI ÖĞRENDİM
İş hayatım boyunca çok değerli yöneticilerle çalışma fırsatı bulduğum için gerçekten çok şanslıyım. Hepsi benim için ayrı bir okuldu ve hepsinin yönetim tarzından, iş yapış biçimlerinden, ekipleriyle kurdukları ilişkiden çok şey öğrendim. İş hayatında çıkardığım en büyük hata değil ama en büyük öğreti açık ve adil bir yönetici olmak. Ekibinizle açık bir iletişim geliştirdiğiniz takdirde süreci daha rahat kontrol edebiliyor ve işin kalitesini artırabiliyoruz. Açık iletişimin beraberinde yaratıcılığı da getirdiğine inanıyorum. Başarı için ekip çalışması çok dönemli ve ekip üyelerinden gelecek değerli fikirler size bambaşka kapılar açabilir.
KARŞIMA ENGELLER DEĞİL DOĞRU İNSANLAR ÇIKTI
Ben bu anlamda şanslıydım çünkü karşıma engeller çıkmadı tam tersi doğru insanlar, yepyeni yollar, işaretler ve destekler çıktı. Bugüne kadar çalıştığım tüm STK’larla ve yaptıkları işlerle gurur duyuyorum. Hepsinde kendim için en doğru zamanda ve yaptıkları işlere duyduğum büyük inançla çalıştım.

RUNATOLIA MARATONUNA KATILACAĞIM
Yapmaktan büyük keyif aldığım şeylere mutlaka vakit ayırmaya çalışıyorum. Yaklaşık 4 yıl önce koşabildiğimi farkettim ve o gün bugündür İstanbul Maratonu, Runatolia, İznik Ultra Maratonu gibi belli başlı yarışlara mutlaka katılıyorum. Her yarışta koştuğun mesafenin arttığı görmek, kendinle yarışmak inanılmaz bir mutluluk veriyor. 6 Mart’ta Antalya’da gerçekleşecek Runatolia Maratonuna katılacağım, Nisan ayında ise heyecanla İznik Ultra Maratonunu bekliyorum.

EN BÜYÜK HAYALİM YELKENLE DÜNYA TURUNA ÇIKMAK
Bir diğer tutkum ise denizde olmak. İstanbulda bağlı bir yelkenlimiz var. İlkbaharda ve yazın fırsat buldukça denize açılmak ve adalarda demirlemek bana büyük bir mutluluk veriyor. En büyük hayalim ise bir gün yelkenli ile dünya turu gerçekleştirmek.
Benim tatil anlayışım yeni ülkeler görmek ve yeni kültürler tanımak olduğu için her yıl mutlaka farklı ve uzak rotalara seyahatler gerçekleştiriyorum. Seyahat acentası ile gezmek hiç bana göre olmadığı için bu seyahatlerin ulaşımdan, konaklamaya, gezilecek rotalara kadar her ayağını bizzat planlıyorum. En mutlu olduğum seyahatlerim sırt çantam ile beraber çıktığım ve kilometrelerce büyük heyecanla yürüdüğüm seyahatlerim oldu. Evimde bir odamın duvarı boydan boya dünya haritası ve üzerinde gitme şansını yakaladığım ülkeler işaretli. Haritanın karşısına geçmek ve yeni rotaları belirlemek bana büyük bir heyecan veriyor. Geçen sene Temmuz ayında Fuji dağına çıkıp zirve yapmıştım bu sene ise hedefim Kilimanjaro’ya tırmanmak.

SİYAH, BEYAZ, GRİ VAZGEÇİLMEZ RENKLERİM
Hayatım boyunca hep sadelikten yana oldum. Ev dekorasyonundan, giysi dolabıma kadar bunun etkilerini her yerde görebilirsiniz. Siyah, beyaz, gri, bej, lacivert vazgeçilmez renklerim. Daha maskulen tarzda kıyafetleri, net çizgileri olan tasarımları beğeniyorum. Abartıdan uzak ve sade bir stilim olduğu için günlük giyimde minimalist parçalarla kombinler yapıyorum.
ÇANTAMDA KİTAPLA GEZERİM
Benim için en rahatlatıcı anlardan biri de kitap okumak. Çantamda mutlaka okuduğum kitapla gezerim. En son Murat Gülsoy’un “Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet” kitabını okudum. Şimdi elimde Orhan Pamuğun “Kırmızı Saçlı Kadın”ı var.
TİYOTRO DOT’UN DESTEKÇİSİ OLMAK MUTLULUK
Eğer ilgimi geçen bir film olursa sinemaya gidiyorum. En son yönetmen Yorgos Lanthimos’un The Lobster filmine gittim ve çok beğendim. Aynı yönetmenin Köpek Dişi filmini de büyük bir zevkle izlemiştim. Özellikle Digiturk’un festival kanalındaki filmleri zevkle takip ediyorum. Festival kapsamında izleme fırsatı bulamadığım, kaçırdığım filmleri bu sayede izleyebilme fırsatı buluyorum. Bunun dışında mutlaka tiyatroya gitmeye çalışıyorum. DOT’un destekçilerinden biri olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
BAŞARILI OLMAK İSTEYEN KADINLARA ÖNEMLİ TAVSİYELER
Bence bir birey istediği, inandığı ve cesur sürece herşeyi başarabilir. Yaş, cinsiyet, eğitim, sermaye bağlı olmadan yazılmış sayısız başarı hikayesi var. Ve bu hikayelerin hepsinde gerçekten istemek, inanmak ve cesaret var.
Aynı durum ücretli çalışanlar içinde geçerli. İşi iş olarak görenlerle, yaptığı işe inananlar ve o işi gerçekten yapmak isteyenler arasında büyük fark olduğunu düşünüyorum. Her sabah gözlerinizi açtığınızda “yine mi iş!” diyorsanız yanlış yerdesiniz. Ben herkes için sabahları “evet iş!” diye uyanabilecek işler olduğuna inanıyorum. Sadece gerçekten ne istediğinizi bilmek ve mutsuz olduğunuz işi geride bırakacak cesarete sahip olmak gerekiyor.
BİR GÜN EŞİTLİĞİN KONUŞULMASINA GEREK OLMAYACAK
Erkeklere kodlanan işlerin artık kadınlar tarafından da rahatlıkla hatta çok daha başarıyla yapıldığını görüyoruz. Benim jenerasyonum hayat bilgisi kitaplarında kadınlara yüklenen rollerle büyüdü ve çoğu o rolleri benimseyerek hayatına devam etti. Ben gençlere inanan bir kadın olarak bugüne ve geleceğe çok daha umutla bakıyorum. Biliyorum ki birgün toplumsal cinsiyet eşitliğinin konuşulmasına bile gerek olmayacak.

