İstanbul Esenyurt Üniversitesi "Kadına Karşı Şiddeti Durdurabiliriz' konferansında konuşan Türkiye kadın hareketinin önde gelen isimlerinden Avukat Hülya Gülbahar, şu anda eğitim sistemindeki kız ve erkek çocukların, kadınların erkeklere itaat etmesi gerektiğini öğrenerek yetiştirildiklerine dikkat çekti.

"Kadının Erkeklere İtaat Etmesi Gerektiği Milli Eğitim Bakanlığı’nın 10. Ve 11. Sınıf Ders kitaplarına bir ders bilgisi olarak girdi. Yani şu anda Türkiye’de Milli Eğitim’e bağlı okullardaki tüm kız ve erkek çocuklarımız, kadınların erkeklere itaat etmesinin ibadet olduğunu öğrenerek büyüyorlar." diyen Hülya Gülbahar sözlerini şöyle sürdürdü, 

"Ne diyor? İslam dini erkeği aileye reis yapmıştır diyor. Türkiye’den 1 Ocak 2002’den beri Medeni Kanunda aile yapısında reis yok.

Diyanet ders kitabında kadının kocasına itaat etmesi ibadettir yazıyor. Ne kadar kühtahça. İbadet Tanrıya yapılır. Bu Tanrıya sirk koşmak değil mi?

Bir yaratıcı var, bir de her kadının başında bir erkek tanrı var. Daha da ileri gidiliyor o cümlenin sonunda ‘Kadınlar sabırlı olmalı ve israftan kaçınmalı’ diyor. Birden bire kadını duygusal bir cins ilan etti. Çok acı şeylerden bir tanesi. Kadın cinsi doğduğu andan öldüğü ana kadar itaat etmek zorunda mı? Neden?"

Kadına karşı şiddette basında yer alan kadın cinayeti haberlerinde de bu  olayların altında hep kadına atfedilenin hizmet kusuru veya itaatsizlik olduğunu göreceksiniz' diyen Gülbahar bir cinayet haberinde kullanılan 'Beyaz tayt giyme dedi öldürdü' ifadesinin de yine iİaat ve davranışları kontrol etme beklentisiyle yazıldığını belirtti. 

 

Kadın cinayetine kurban giden kadınların yarıdan fazlasının artık seni istemiyorum diyen kadınların hayatlarının son bulduğu olaylar olduğunu belirten Gülbahara, kadınların hizmet kusuru ile de suçlanmaya çalışılıyor. Öldürülen bir kadının davasında failin 'Yemeğin tuzunu az koydu, sinirlendim" dediğini aktardı. 

 2005 yılında ceza kanunu hazırlanırken evlilik için tecavüz de suç sayılmalı diye kadın hareketi olarak çok mücadele ettiklerini ve kazandıklarını söyleyen Gülbahar,  'Evlilik akdi erkeğe kadına tecavüz etme yetkisi veren bir akid. Buna itiraz ettik, hayır diyorsa tecavüzdür dedik. Artık açık ve net evet demedikçe tecavüz sayılır. Hizmet kusuru diye işlenen cinayetlerde şunlar var mesela; 2005'te evlilik içi tecavüz cezası olduğu halde  eve alkollü gelip gece yarısı karısından seks istediği için, karısının onu yataktan itmesi nedeniyle öldürmesi davasında Yargıtay, 'Kadın nasıl hayır diyebilir' diye  sanığa tahrik indirimi verdi. Siz tecavüz etmeye kalkışmışsınız kadın nefsi müdafa yapmış deyip daha ağır ceza vereceği yerde indirim verdi." dedi. 

"Kadına karşı şiddetin hizmet ve itaat isteyen bir cins olma iddiasından, tarihsel, toplumsal, ekonomik güç eşitsizliğinden kaynaklandığını düşünüyoruz." diyen Gülbahar, şöyle konuştu;

KADIN DOĞULMUYOR, KADIN OLUNUYOR

"Kadın doğulmuyor, kadın olunuyor. Biz isteyerek böyle olmuyoruz, olduruluyoruz.

Aynı şey erkekler için de geçerli. Onlar da cinsiyetçilik mekanizmalarında öğütülerek erkek olduruluyorlar. Bunu fark edip değişmek çok zor.

Kadınlar da etraftaki bütün kadınlarla yarışmak zorunda hissediyorlar kendilerini. Hizmet ve iaat ilişkisinin her iki cins tarafından sorgulanması lazım.

Bütün bu mücadeleleri verirken, dünya tatlısı bir adamdı, partnerimle olan ilişkimden çıkınca ekonomik şiddete maruz kaldığımı fark ettim.

Fark ederek değişmek, kendinize şiddet uygulanmasına izin vermemeniz öyle kolay şey değli. Eşitliğin olmadığı yerde şiddet var demektir

Eşitiğin olmadığı yerde aşktan sevgiden bahsedilemez."

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ SALDIRI ALTINDA

Konuşmasında İstanbul Sözleşmesi'ne yönelik son dönemlerde artan saldırıların yanlışlığına da dikkat çeken Gülbahar, "İstanbul sözleşmesi şiddetle mücadele konusunda her alanda eşitlik diyor sonra ikinci olarak bütünsel politikalardan bahsediyor. Kadınlar sokaklara dökülüp bir takım taleplerde bulunduklarında muhalefetin hoşuna gidiyor. Çünkü muhalefet yapmış oluyorlar.İstanbul sözleşmesi hem iktidarın uyması gereken hem yerel iktidarların, üniversitelerin, medyanın, STK’ların yapması gerekenler içerem çok önemli bir sözleşme. İstanbul Sözleşmesi şu anda saldırı altında, yerli milli değil, aileyi yok ediyor, eşcinselliği propaganda ediyor diye. LGBT + açısından sadece ayrımcılık maddesinde şiddete maruz kalan bireylere yaşı, doğduğu yer, cinsiyeti ve cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği açısından ayrımcılık yapamazsınız diyor. Ayrımcılık yapmayacaksınız diyor. Bir insanın cinsel yönelimi farklı olabilir. Bize ne?"

Gülbahar, İstanbul Sözleşmesi'nin aileyi parçaladığı iddialarına ise şu karşılığı verdi; "Aile konusunda hiçbir şey yok. Sözleşme aile meselesine karışmıyor.Avrupa Konseyi’nin Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddet Sözleşmesi diyor. Bizde ev içi, aile şiddet yaptılar. Niçin? Maazallah kız erkek aynı evde yaşama kavramını getireceği için aile içi şiddet lafını koydular. Yerli milli değil dendiğinde, bir kere adına bakın İstanbul Sözleşmesi.Türkiye bu sözleşmede ilk imzacı çekincesiz imzacı oldu. Bütün bunları kadın hareketi mücadeleyle oldu. Türkiye kadın hareketi, Türkiye’nin en sağlam ve sosyal hareketidir. Hem yetişkin kadro olarak, hem nicelik hem nitelik olarak birkaç partiyi cebinden çıkarır. Türkiye’nin her yerinde örgütlüyüz.

KADINLAR EN ÇOK KADIN ÖRGÜTLERİNE GÜVENİYOR

2015 yılında köylü, üniversite hocası dahil olmak üzere Adil Gür’ün 2015 araştırması kadınların yüzde 86’sı kadın örgütlerine güvendiğini gösteriyor. Hangi parti bu oranı alabilir? Kadına karşı şiddet başta olmak üzere ortak sorunlarımızın etrafında siyasi görüşlerimizi bir tarafa koyarak kenetlendiğimiz için.

İstanbul eşitlik felsefesi, iki bütünsel politikalar, herkes sorumlu. CHP’li MHP’li belediyeler kaçamaz, belediyelerin de görevi bu. Sadece AKP’yi eleştirerek olmaz. Dünya kadınlar günü diyen sosyal demokrat erkekler kaç tane sığınak açtınız, kaç tane cinsel şiddetle kriz merkezi açtınız.

CİNSEL ŞİDDET KRİZ MERKEZİ AÇILMASI GEREKİYOR

3. olarak İstanbul Sözleşmesi, ülke çapında yaygın şiddetle mücadele mekanizması istiyor.

Sığınaklar ve danışma merkezleri. En az günde 3 kadın öldürülüyor. Türkiye’nin belediyeler kanunu, nüfusu 100 bin olan belediyelerin sığınak açması zorunluluğu getiriyor. Toplam 32 sığınak var.

Türkiye, kadınların kolayca ulaşacağı yerde ve sayıda ığınaklar danışma merkezleri açılması gerekiyor.

İkincisi cinsel şiddet kriz merkezleri açılması gerekiyor. Türkiye’de 1 tane bile yok. Kapısından içeri adımınızı attığınız anda cinsel şiddete maruz kaldığınızda tırnak aranızdaki, tüyler kıllar ,bütün delilleri anında toplayacak, ilk yardımı yapacak, hukuki süreçlerde yanınızda olacak merkezlerden bahsediyoruz. Her 200 bin nüfuslu yere 1tane açmanız gerekiyor. Belediyelerden biri açamıyor mu?

Kadınlar söz konusu olduğunda zaman ve paraları yok.

Beni dinleyeceksin, gündem bu. Kadınların boş lafa artık karnı tok."