Koç Holding’in kurucusu merhum iş insanı Vehbi Koç’un 79 yaşındaki Suna Kıraç'ın hayatını kaybettiği açıklandı.

Uzun süredir ALS hastalığı ile mücadele eden Suna Kıraç'ın vefatını Koç Holding yaptığı yazılı açıklama ile duyurdu.

 

Koç Holding’in açıklaması şöyle; “Cumhuriyetimizin değerleriyle yetişmiş, gerek iş gerekse toplumsal hayatta başardıklarıyla ülkemizin sanayi, eğitim, kültür ve sanat alanlarında gelişmesine önemli katkılar sunan, Topluluğumuzun kuruluş yıllarından 2010'a kadar çeşitli liderlik görevleri üstlenen, Koç Üniversitesi, Koç Okulu ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nın kuruluşuna öncülük eden Sayın Suna Kıraç'ı kaybetmenin büyük üzüntüsü içindeyiz. Sayın Suna Kıraç'ı emanet ettiği değerlere bağlı kalarak, ilham veren, vizyoner ve öncü kişiliği ile her zaman hatırlayacağız ve unutmayacağız.”  

SUNA KIRAÇ KİMDİR?

Koç Holding'in kurucusu Vehbi Koç ve Sadberk Koç'un 4 çocuğundan biri olan Suna Kıraç, Ankara'da  3 Haziran 1941 yılında doğdu.

İlköğrenimini Ankara'da Türk Eğitim Derneği (TED) İlkokulu'nda tamamladı. 1952 yılında İstanbul Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'ne Kolejin son sınıfında

ABD'ye gidip işletme ve finans okumaya karar verdi ve Pennsylvania Üniversitesi Wharton School of Finance'ten başvurusuna olumlu yanıt aldı.

 

BABASIYLA ÇALIŞMAYA BAŞLADI

Ekim 1960'ta Koç Ticaret AŞ'nin Beyoğlu Merkez Han'daki İstanbul şubesinde, babası Vehbi Koç'un yanında çalışmaya başladı. İlk görevi, gelen ve giden evraka bakmaktı. Babasıyla birlikte Koç şirketlerinin idari toplantılarına katılarak, farklı bölümlerde stajlar yaparak, topluluğu ve Vehbi Koç'un çalışma tarzını yakından tanıdı.

 

1963'te Koç Holding'in kurulmasının ardından Vehbi Koç, Rahmi M. Koç, Bernar Nahum ve Hulki Alisbah'la birlikte holdingin ilk Yönetim Kurulu'nun beş üyesinden biri oldu. 1965'te Koç Holding'in genel sekreteri olarak atandı ve 5 yıl bu görevde çalıştı. Aralık 1967'de Koç Holding şirketlerinden Otoyol'un genel müdürü İnan Kıraç 'la evlenen Suna Kıraç, 1970 yılında, İsak de Eskinazis, Bernar Nahum ve Ziya Bengü'yle birlikte Rahmi M. Koç'un başkanlığında oluşturulan Koç Holding İcra Komitesi'ne girdi.

1970 yılında Koç Holding Personel ve İdari İşler Departmanı başkan yardımcılığı görevini üstlendi. 1974 yılında holdingin insan kaynaklarından sorumlu yöneticisi olduktan sonra, terfi ve liyakat konularında grup şirketlerine standartlar getirme­ye, topluluğun kurumsal kimliğini güçlendirmeye çalıştı.

1980 yılında Koç Holding Yönetim Kurulu başkan vekilliği görevine getirilen Suna Kıraç, montajdan ana sa­nayiye geçiş sürecinde önemli kararlara imza attı. 1994'te Koç Holding'in lider şirketlerinden Arçelik AŞ'nin Yönetim Kurulu başkanlığını üstlendi. Yönetimi sırasında gerçekleştirilen teknolojik yatırımlar, kapasite artırımları ve kaliteyi yükseltme çalışmaları, Koç Holding'in sonra­ki yıllarda Arçelik ve Beko markalarıyla dünya çapında bir üretici durumuna gelmesine zemin hazırladı.

Babası Vehbi Koç ile çalışmaya başladığı 1961 yılından Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği’nden ayrıldığı 2010 yılına kadar Koç Holding’de aktif görev yaptı.

Aktif iş hayatının yanısıra Koç Özel Lisesi ve Koç Üniversitesi’nin kuruluşlarına öncülük eden Suna Kıraç, TEGV, AKMED (Suna ve İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü), Suna ve İnan Kıraç Vakfı, Pera Müzesi, Boğaziçi Üniversitesi Nörodejenerasyon Araştırma Laboratuarı (NDAL) ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü kurumlarının hayata geçişinde önemli rol oynadı.

Eğitim, kültür, sanat ve sağlık konularında önemli katkıları olan Suna Kıraç, bu konulardaki çalışmaları nedeni ile T.C. Devlet Üstün Hizmet Madalyası, Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıf Dostları Onur Ödülü, Boğaziçi Üniversitesi Fahri Doktora Ünvanı, London School of Business Honorary Fellowship, GS Eğitim Vakfı Onur Madalyası’nın da içinde olduğu ödüller aldı.

TEGV kurucularından olan Suna Kıraç, halen Yönetim Kurulu Onursal Başkanı olarak görevini sürdürüyordu. 

EŞİ İNAN KIRAÇ'IN YAZDIĞI DUYGU YÜKLÜ MEKTUP 

 

İYİ Kİ DOĞDUN SUNA!

Sevgili Suna,

Hayat yolunda yürümeye devam edenler, zaman zaman arkalarına bakarak yaşadıkları kimi güzel, kimi anlamlı, bazısı ders alınacak olayları hatırlamak isterler. Bu anılarla yeniden mâziye döneceklerini umarlar. Sana bu mektubu yazarken ben de aynı umuda kapıldım, otuz yılı aşmış olan dostluğumuzu örgüleyen, bazen didişmeli, bazen inatlaşmalı ama her zaman saygılı ve sevgi dolu beraberliğimizi anımsadım.

1967 yılının Eylül ayında, Büyükdere ye bir baba edasıyla gelerek, Sadberk Hanım ve Vehbi Bey den seni İnan a eş olarak istediğim zamanki duygularımı hiç unutmadım!

İşte, bir kayınpeder edasıyla başlayan, sonra sıcak bir çalışma arkadaşlığına yönelen ilişkilerimizden küçücük bir olayı, bu vesile ile sana hatırlatmak istedim!

Yıl 1988. Artık Nakkaştepe deyiz. Koç Holding in Fındıklı daki binası, zaman içinde

( ama anılar dışında ) eskimiş, her yönüyle çağ dışı kalmıştı. Bu yüzden Nakkaştepe ye taşındığımızda kendimizi cennete gelmiş sanmıştık! Hele üst yönetimdeki arkadaşlarımızın keyiflerine diyecek yoktu! Bürolarımızın yanında duşlu birer dinlenme odası bulunuyordu. Otuzyedi yıllık bir didinmeden sonra benim bir dinlenme odasına sahip olmam İnci yi de sevindirmişti. Vehbi Bey sık sık tavsiye eder, öğlenleri mutlaka uyuyun der. Sen artık belirli bir yaşa geldin, kendine dikkat etmen gerekiyor. Madem dinlenme odan da var, sana yastık, çarşaf ve pike vereyim, yemekten sonra bir saat uyursun teklifi yapmış ve bu teklif bana da câzip gelmişti. Ancak, öğlen uykusuna yatacağımı söylediğim zaman sekreterim Aylin bile şaşırmıştı! Alışılmamış şeyleri yapmak hayli zor olacağa benziyordu. İlk gün, bir hayli merasimden sonra dinlenme odama geçtim. Aylin, çarşaf ile pikeyi hazırlamıştı. O sırada, aklıma Rahmi Koç un bir öğüdü gelmişti! Öğle uykusuna yatmadan önce tamamen soyununuz ve pijamınızı giyiniz! Ben pijama getirmemiştim. Buna rağmen Patronun dediği daima doğrudur! Diyerek soyunmaya karar vermiş ve iç çamaşırlarımla pikenin altına girmiştim. Tam içim geçerken kapının tıklandığını fark etmiştim. Aylin senin beni görmek istediğini heyecanla haber veriyordu: Suna Hanım kapıda bekliyor! Aylin e Yattığımı söyleyemedin mi? diye çıkışırken o da bana; Söylemez olur muyum? Hatta, Vehbi Bey in öğlen uykularını kitabında tavsiye ettiğini bile hatırlattım demiş ve şöyle devam etmişti: Suna Hanım; Vehbi Bey kitabında yapılacak doksan şeyden daha bahsediyor, Can Bey onlara uysun, öğlen uykusu da kusur kalsın! diyor. Böylece, benim öğle uykusu keyfim, senin uyarınla beklenmedik şekilde son bulmuş, yastığı, çarşafı ve pikeyi eve geri götürmüştüm.

Aradan birkaç yıl geçtikten sonra, 1992 yılında, emeklilik hayatımla beraber öğlen uykusu konusu tekrar gündeme giriyordu. İnci; Artık rahatsın, sana karışacak Suna da yok! Öğlenleri muhakkak uyuyacaksın ikazında bulunmuştu. Doğru söze ne denir? Düşüncesiyle ben de yemekten sonra, bu defa pijalarımı da giyerek yatağa uzanmıştım. Ancak, uykuyu bir türlü tutturamıyordum. O zaman gerçeği anlamaya başlamıştım. İnsan, 41 yıl öğlen uykusu uyuyamamışsa 42. yılda da Suna nın etkisinden kurtulamıyor, uyuması mümkün olmuyordu!

*

Sevgili Suna,

Bu anılar demetini senin de çok sevdiğini, bildiğim Küçük Prens in bir yorumuyla tamamlıyorum:

Yıldızlar bütün insanlarındır! Ama her insan için aynı değillerdir. Yolcular için yıldızlar yol göstericidir. Ötekiler için yalnızca gökyüzündeki pırıltılardır. Bilim adamları için her biri incelenecek sorunlar demetidir, işadamları için birer her biri incelenecek sorunlar demetidir, işadamları için birer zenginliktir. Ama bütün yıldızlar sessizdir. Birgün sen, yalnızca sen yıldızlara herkesten farklı sahip olacaksın. Çünkü, yıldızların birinde sen yaşıyacaksın.