Mor Çatı’nın geçtiğimiz günlerde İstanbul’da düzenlediği konferansta 11 ülkeden, 40 kadın ve LGBT örgütünden 200 uzmanı biraraya geldi. “2010’larda Erkek Şiddetine Karşı Kadın Sığınakları ve Dayanışma Politikaları: Türkiye’den ve Avrupa’dan Deneyim Paylaşımları” başlıklı konferansta aralarında Türkiye, Almanya, İsveç ve İngiltere’nin de bulunduğu 11 ülkede kadına yönelik şiddetle mücadele eden örgütlerin temsilcileri deneyimlerin paylaştı, şiddetle mücadelede yaşanan sorunları tartıştı. Avrupalı uzmanların anlattıklarını “Avrupalı Erkeklerin Hiç Bilinmeyen Özelliği” başlıklı haberimizde yer vermiştik. Şimdi sırada Türkiye’deki durumu gözler önüne sermeye geldi.  Hemen belirtelim konferansta mutabık kalınan şey; kadına yönelik şiddetle mücadelede kurumlar arası koordinasyonun mutlaka sağlanması ve gerekli bütçenin ayrılması gerektiğiydi.

YASALAR UYGULANMIYOR
Medyadaki haberler şiddetin tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor ama sorunun hangi boyutlarda olduğunu anlayabilmek için alanda çalışan uzmanlara kulak vermek gerekiyor. Konferansta konuşan Mor Çatı’dan Açelya Uçan’ın söylediklerini aktarmak herhalde yeterli olur; “Yasalar kağıt üzerinde kalıyor, uygulanmıyor, şiddete uğrayan kadın kurumlara başvurduğunda kötü muameleye maruz kalıyor, bu da kadınların bir daha oraya başvurmasını engelliyor.
BEN DE ÖLDÜRÜRÜM DİYORUM AMA ÖLDÜRMÜYORUM
İşte bazı örnekler; “Kendisini öldürmekle tehdit eden babasını şikâyet ettiğinde kolluk görevlisi, ‘ben de çocuğuma seni öldürürüm diyorum ama öldürmüyorum, baban gelsin elini öp barışın’ yanıtını vermiştir”
YIRTILMA YOK, SONUÇTA BABANDIR
“Babası tarafından cinsel istismara uğrayan bir kız çocuğu, annesiyle beraber karakola giderek şikâyetçi olduğunda polis memuru çocuğa, ‘Babanı affeder misin? Uzlaşmak istemez misin? Sonuçta babandır. Yırtılma yok, zorlama yok, zor kanıtlarsın’ diyerek çocuğun cesaretini kırmaya çalışmıştır.”

ISRARLI TAKİP SUÇ OLARAK GÖRÜLMÜYOR
Mor Çatı avukatlarından Perihan Meşeli de, kadınların sıklıkla maruz kaldığı ısrarlı takibin, birçok ülkede ayrı bir suç tanımına girmesine karşın Türkiye’de hala bir suç olarak tanımlanmamasını eleştirdi: “Israrlı takip 6284 Sayılı Kanun’da ve Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nde kadınların karşılaştığı şiddet türlerinden biri olarak tanımlanmasına rağmen TCK’da ayrı bir suç olarak tanımlanmamaktadır. Bu durum yasaların oluşturulmasında ve imzacısı olunup uygulanmasına dair vaatler verilmesindeki ciddiyetsizliği, çelişkiyi ve altyapısızlığı bir kez daha göstermektedir. İç hukuktaki bu uyuşmazlık, ısrarlı takibin suç olarak tanımlanmayışı, cezasızlıklara neden olmaktadır.”

DEVLET ŞİDDETLE MÜCADELEYE BÜTÇE AYIRMIYOR
Eşitlik İzleme Derneği’nden (EŞİTİZ) avukat Hülya Gülbahar ise Türkiye’de devletin kadına yönelik şiddetle mücadele söz konusu olunca hiçbir zaman ve parası olmadığını söyledi. Kadına yönelik şiddetle mücadele için devletin buna bütçe ayırması gerektiğinin altını çizdi. Gülbahar “Şönim'ler sadece başvuran kadınları başka kurumlara yönlendiriyor. Destek şönim'lerde verilmiyor. Destek hizmetleri olmadığı için pek çok sorunla karşı karşıyayız. Hükümetin kadınlar üzerinde kurduğu baskıya ve sürekli kadın hareketini marjinalize etme çabalarına karşın geçen yıl 8 Mart’ta Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan bir araştırmaya göre kadınların yüzde 86’sı kadın örgütlerine güveniyor; dolayısıyla umut var, örgütlenmek isteyen kadınlara ulaşmanın yollarını aramalıyız” dedi.
ŞİDDETİ ANCAK UYGULAYAN DURDURABİLİR
Mor Çatı psikologlarından Feride Güneri, şiddet uygulayan erkeklerin ne tür yöntemlerle şiddeti sürdürülebilir kıldıklarını ve kadınların şiddet yaşantısından çıkabilmek için neler yapabileceklerini paylaştı. Güneri, “Şiddet bir davranış değil bir düşünce biçimidir. Şiddeti ancak uygulayan durdurabilir çünkü şiddet bilinçli bir tercihti, çok söylendiği gibi şiddettin nedeni, bunalım, alkol yada ruhsal bozukluklar değildir. Bu yüzden sizi, şiddetin içinde tutabilmek için çeşitli taktikler uygularlar. Bu taktikleri görebilmek, şiddet yaşantısından çıkabilmek için önemlidir” dedi.