"Beyrut'a gittiğimi anneme söylemeyin"... Sinema Yazarları Derneği tarafından En İyi Belgesel Filmi seçilen bu filmi, kadın yönetmenlerimizden Didem Şahin İsrail’in Lübnan saldırısı üzerine 2006 yılında bölgeye gidip insanların yaşadıklarını tek başına çekmişti. Bir çok festivalde de gösterilen bu film onun için çıkacağı uzun yolculuğun başlangıcı olmuştu.  

 

Sonrasında çektiği belgeseller uluslararası festivallerde yer bulurken, pek çok ödülü de beraberinde getirdi. Didem Şahin, yolllarımızın kesiştiği Habertürk TV'de de yine başarılı belgeselllere imza attı. Sonrasında da kendi kanatlarıyla uçtu hep. 

‘Benim Ali Sami Yen’im’, 12 Eylül ‘Darbe’, ‘Tek Başına’, Biyografik Belgeselle, Ahmet Ümit’le ‘Yaşadığın Şehir’ çalışmalarından yalnızca birkaçı... 

Batı Afrika'dan Rusya'ya uzanan geniş bir coğrafyada farklı belgeselleri çeken Didem Şahin, şu sıralarda anneannesinin hikayesini anlattığı Acı& Tatlı belgeselini bitirebilmek için fon arıyor.

Yönetmen Didem Şahin ile hem yaşam hikayesini hem de bir kadın girişimci ve kadın yönetmen olarak olarak yaşadığı zorlukları ele aldık...

DİDEM ŞAHİN KİMDİR?

Nerede, kaç yılında doğdunuz, hangi okullarda eğitim aldınız? Medeniz durumunuz nedir? Eğitiminiz nasıl ilerledi?

Almanya doğumluyum. Lisans eğitimim Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo TV ve Sinema Bölümü. Medya ve Dizi sektöründe bir süre çalıştıktan sonra Londra'da bulunan Birkbeck Üniversitesi’nde senaryo eğitimi aldım. British Council Bursu ile yüksek lisansımı Belgesel Film Yapımı ve Yönetimi üzerine Brunel Üniversitesi’nde tamamladım.

Kariyer yolculuğunuz nasıl ilerledi, yıllara göre hangi şirketlerde hangi görevlerde bulundunuz, şimdi hangi şirkette hangi pozisyonda çalışıyorsunuz. Hangi alanda uzmansınız, özellikleriniz neler, kısaca anlatır mısınız?

Üniversite yıllarında Star TV’de asistan olarak işe başladım. Yaklaşık bir yıl çalıştıktan sonra 1998-2002 yılları arasında TRT başta olmak üzere farklı yapım şirketlerinin çektiği TV filmleri ve dizilerde yönetmen yardımcısı olarak çalıştım. Kendimi ifade edebileceğim ve üretebileceğim bir alan arayışım beni Londra’ya yönlendirdi. Burada Belgesel alanında uzmanlaşmak amacıyla yüksek lisans programına başvurdum. 2006’da İsrail’in Lübnan saldırısı sırasında ilk belgeselim ‘Beyrut’a Gittiğimi Anneme Söylemeyin’i çektim. Belgesel, SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) tarafından En İyi Belgesel Film ödülüne layık görüldü ve birçok festivalde gösterildi, ödül aldı. Bu film bana hem yüksek lisansın kapılarını açtı hem de varoluş alanımı belirlememde temel motivasyonumu sağladı.

2010’da İstanbul’a döndüm. Aynı yıl Berlin Film Festivali kapsamında düzenlenen ‘Berlinale Talent Campus’ün programına seçildim ve Haber Türk TV de yapımcı & yönetmen olarak çalışmaya başladım. TV bünyesinde Cem Yılmaz, Şerif Sezer, Cüneyt Arkın, Neşet Ertaş, Şenol Güneş gibi sanat ve spor camiasından tanınmış birçok ismin biyografik belgesellerinin ve Ahmet Ümit’le ‘Yaşadığın Şehir’ gibi Aktüel programların prodüktörlüğünü yaptım.

Futbol & Siyaset ilişkisini irdelediğim, yönetmenliğini ve yapımcılığını üstlendiğim 'Benim Ali Sami Yen'im' Belgeselini (2011) HaberTürk TV için çektim. Belgesel, Ficts Uluslararası Spor Filmleri Festivali, TV Kategorisinde 1. oldu ve Milano Uluslararası Spor Filmleri Festivali, 48. Antalya Altın Portakal Film Festivali, Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali dahil birçok film festivalinde izleyicisiyle buluştu.

FARKLI COĞRAFYALARDA BELGESEL ÇEKTİ

Şirketinizin adı nedir, kendi işinizi kurmaya hangi yıl, nasıl karar verdiniz, neden bu şirketi kurdunuz, hangi alanlarda hizmet veriyorsunuz?

HaberTürk TV de 3 yıl görev yaptıktan sonra ayrıldım, bağımsız bir yapımcı & yönetmen olarak üretmeye devam ettim. Uluslararası ve yerel kurumların; TV, Sivil Toplum Kuruluşu, Kamu veya Özel Sektör v.s hedef kitlesine, müşteri profiline uygun içerikler üretmeye başladım ancak geliştirdiğim projeleri hayata geçirebilmem için yasal bir zemin olması gerekiyordu bu sebeple 2013’te La Bohem Prodüksiyon’u kurdum.

Bir şahıs firması olduğu için mali yükümlülüklerin nispeten daha az olması, home ofice çalışabilme olanağı benim için cesaretlendirici unsurlar oldu. Proje geliştirme, sunum ve yapım aşamasına gelene kadar tüm süreci yürüten benim. Projenin imzaları atıldığı andan itibaren sektörde sürekli çalıştığım teknik ekibimle irtibata geçerim ve çekim, montaj, post-prodüksiyon takvimlerini birlikte belirleriz. Dolayısıyla şirket bünyesinde aylık maaşla çalışan bir ekibim olmadığı için daha rahat hareket edebiliyorum.

Bugüne kadar insan hikayeleri, spor, tarih, insan hakları temalarında çekimlerini, Batı Afrika, Moğolistan, Malezya, Irak, Rusya gibi birbirinden farklı coğrafyalarda gerçekleştirdiğimiz birçok belgesel ürettim.

2013’te Soçi Olimpiyatlarına Çerkeslerin ve Ekolojistlerin muhalefetini anlattığımız No Sochi! Belgeseli Al Jazeera World’de yayınlandı, ulusal, uluslararası birçok mecrada gösterildi. Kültür Bakanlığı tarafından yapım desteği alan iki projem; Milli Atlet, 'Gamze Bulut' ve Gambiya’da çektiğim 'Brikama' Belgesellerini 2015 yılında tamamladım. Ebola salgınıyla mücadele eden Gambiyalıların hikayesi 'Ebola'nın Gölgesinde' TRT Belgesel kanalında yayınlandı.

Kendi yapım şirketim haricinde farklı yapım şirketlerinin projelerini de yönetmen kimliğimle hayata geçirdim. 2016'da Suriyeli mültecilerin yaşam mücadelesini anlatan 'Kamp' ve 'Turnuva' belgesellerini FilmOtto için çektim. Türkmenlerin tarihini anlattığımız 'Men Türkmenem Men Begem' Tarihi Drama-Belgeselini 2018'de Demir Medya için çektim. Belgesel, Türk Dünyası Belgesel Film Festivalinde ödüllendirildi; Azerbaycan, Kazakistan, Kıbrıs, Özbekistan, Kırgızistan, Makedonya ve Saraybosna'da festival kapsamında gösterildi.

2016'dan beri Cannes Medya ve TV ödülleri jürisinde yer alıyorum. Ayrıca Boğaziçi Film Festivali Belgesel jürisinde ve Turizm Filmleri jürisinde yer aldım. Kurulumu henüz gerçekleşen ancak pandemi nedeniyle ertelelen Zeyrek Sanat Akademi’sinin eğitim kadrosundayım.

EN ZORLANDIĞIM KISIM BÜTÇE YARATMAK

Şirketi kurarken hangi çekinceleri, zorlukları yaşadınız, nasıl başa çıktınız? Şirketiniz bugün hangi noktada?

Türkiye’de Belgesel ve nitelikli TV programı üretmek çok zor. Her alanda olduğu gibi sinema, medya üretim mecrasında da bütçe en önemli faktörlerden biri. Projeniz ne kadar iyi, yenilikçi, yaratıcı, zekice yazılmış olursa olsun onu hayata geçireceğiniz maddi olanakları yaratamıyorsanız bir hayal veya kütüphanenizde aylarca emek verdiğiniz bir proje olarak kalır.

Benim en zorlandığım alan projelere bütçe yaratmak yani yapımcılık kısmı. Projenizi bir kurumun hedef kitlesine, misyon ve vizyonun göre oluşturur sunabilirsiniz, ancak yeterli bütçe sağlanmadığı durumda hayal ettiğinizden farklı, yapım koşullarına göre şekillendirilmiş bir başka üretim sürecine girebilirsiniz.

Veya tamamen bağımsız kendi düş ve gerçeklik dünyanızı yansıtan bir filmi çekme serüvenine girersiniz. Bu uluslararası mecrada bir bütçe arayışı, aylarca süren ve her kuruma göre yenilenen bir sunum dosyası, alternatif bütçeler, B, C planları, yapım marketleri, pitching (sunum) prosedürleri v.s ve en az 3 sene demek. Ben yaklaşık 3 yıldır ilk uzun metraj sinema belgesel projem Acı & Tatlı üzerinde çalışıyorum. En son Kültür Bakanlığından aldığım yapım desteği olmasaydı çok uzun bir zaman daha sadece bütçe arayışı ile geçecekti.

EŞİTSİZLİK, MOBİNG EN BÜYÜK SORUN

Bir kadın olarak sizin gözlemleriniz deyenimleriniz neler, kadınlar iş hayatında hangi engellerle karşılaşıyor? 

Kurumsal dünyada ve sinema, medya sektöründe kadınların en çok karşılaştıkları sorunların başında istihdam yetersizliği, ücret eşitsizliği, üst düzey yönetici pozisyonlarında önlerine çıkan engeller ve mobing olduğunu söyleyebilirim. Önyargılardan kaynaklı mesleki ayrımcılık zaten az olan kadın istihdamını olumsuz yönde etkileyen en önemli faktörlerden. Kameraman algısı erkek olan bir yapımcı için (mesleğin ismi bile cinsiyetçi cameraman) Kadın bir görüntü yönetmeni tercih edilmeyebilir. Oysa çok başarılı kadın görüntü yönetmenleri var. Kamera kullanan kadınlar için artık dünyada cameraman değil camerawoman ifadesi kullanılıyor (ki görüntü yönetmeni zaten D.O.P )

Bilindiği üzere Sinema dünyasında gündemine oturan ‘Me Too’ ve ‘Time's Up’ gibi hareketlerin etkisiyle, tacizci, tecavüzcü nice ‘saygın’ isim ifşaa oldu. Bu isimler kimi festivallerden veto yediler. Ve artık ‘saygın’ değiller. Selma Hayek’in Frida filmini çekerken Harvey Weinstein’le yaşadığı zorlukları, tacizi ve hatta tecavüzünden nasıl kurtulduğunu anlattığı NY Times röportajını okumanızı öneririm, ben çok etkilenmiştim. Benzer durumlar ülkemizde yaşanıyor, kadınlar sadece işin kendisi ile değil mobing ve tacizcilerle karşı da mücadele veriyor.

Şahsen karşılaştığım, aşmak zorunda kaldığım sorunlar cinsiyetimden dolayı değil mesleğin kendi zorluğundan gelen sorunlar oldu. Çok zorlu koşullarda, coğrafyalarda salgın, savaş tehdidinin olduğu durumlarda kimi zaman tek başıma çekimler yapmak zorunda kaldım. Erkeklerin kadınların dünyasına, mahremine girmeleri her zaman kolay değil. Bu anlamda kadın olmanın getirdiği avantajdan söz edebilirim. Kamp belgeselinde örneğin eşlerini, çocuklarını kaybetmiş Suriyeli kadınlar benimle acılarını kendilerinden biri gibi paylaştılar. Bu çok kıymetli.

İnsan Kaynakları benim genelde pek iletişimde olmadığım bir departman ancak geçen sene bir görüşmeye çağrıldım ve ‘Evli misiniz?’ ‘Çocuğunuz var mı?’ Sorularına muhatap oldum. Mesleki pozisyonumla, deneyimimle uzaktan yakından alakası olmayan bu soru iş veren için sorun. Medeni hal ve çocuk bir erkek aday için değil bir kadın için kriter maalesef. Evet evliyim ve hayır çocuğum yok.

MOTİVASYON VE FIRSAT EŞİTLİĞİNE İHTİYAÇ VAR

Kadın istihdamında daha fazla kadının yer alması için kadınlara ve erkeklere bir çağrıda bulunur musunuz?

Kadın istihdamının arttırılması kısa ve uzun vadeli program ve projelerle mümkün. Kız çocuklarının eğitimi en başta geliyor benim için çünkü hızla gelişen teknolojiler ve modern üretim araçları karşısında sağlam bir alt yapıya, kültürel, sosyal ve teknik donanıma, ileri görüşe sahip birer birey olarak ancak kendilerine varlık alanı yaratabilirler. Yani sadece okuma-yazama bilmeleri yetmiyor. Robot, genetik mühendislikleri, nano teknoloji, biyo teknoloji v.s alanlarında yer alabilmeleri gerekiyor.

Bunun için önce hayal edebilmeleri gerekiyor çünkü her şey hayalle başlar. Mardin Midyat’ın bir köyünden bir kadın astronotun çıkması için evinin damından gökyüzüne bakan bir kız çocuğunun o yıldızların arasında bir seyahati hayal etmesi gerekir.

Hayallerini gerçekleştirmesi için ise motivasyona ve fırsat eşitliğine ihtiyacı var. Devletin ve özel sektörün yaratacağı imkanlarla bu mümkün olabilir.

Ben kendi alanım itibariyle hayal kurma, motivasyon yaratma, bilinç oluşturma noktasında sanatçılara çok iş düştüğünü söyleyebilirim. Bu amaca yönelik sanatçıların teşvik edilmesi, projelerin hazırlanması ve hayata geçirilmesi için destelenmeleri gerekiyor.

Yetişkinler dünyasında ise;

2016 Cannes Film Festivali’nde İsveç Film Enstitüsü “Fifty Fifty by 2020” #5050×2020 kampanyasının fitilini ateşledi. Bu kampanya ile film festivallerindeki erkek egemen anlayışın yerine cinsiyet eşitliğini hedefledi. Taahhütnameyi Cannes, Venedik, Berlin, Toronto ve Locarno da dahil onlarca uluslararası film festivali ile birlikte ülkemizde; !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, Adana Altın Koza Film Festivali ve Antalya Altın Portakal Film Festivali de kampanyayı imzaladı.

Ülkemizde farklı sektörlerde de böyle bir yaklaşım izlenebilir. İş dünyası hiyerarşisinde her kademede cinsiyet eşitliği gözetilmeli. Ve hatta kota uygulaması zorunlu hale getirilebilir. Hali hazırda kimi siyasi partiler bunu uyguluyor.

Girişimci olmak isteyen kadınlar hangi engellerle karşılaşıyor, onlara tavsiyeleriniz neler olur?

Hangi alanda yönelecekleri konusunda bilinçli olmaları gerekiyor öncelikle. Kendi yetenek, birikim ve ilgilerini göz önünde bulundurarak ellerindeki imkanları tartmaları gerekiyor. Birçok alanda destekleyici eğitimler, kurslar, work shoplar var ve çoğu uygun. Online eğitimler pandemiyle popüler oldu ancak öncesinde de birçok üniversite sertifikalı ve sertifikasız (ödemesiz yani) programlar açmıştı. Bilgiye erişim artık daha kolay. Altyapı, donanım önemli.

Emsal araştırması ve gelir- gider dengesi önemli. Kendi alanımdan örnek vermek gerekirse futbol ve siyaset ilişkisine dair bir belgesel çekmeye karar verdiğimde bu alanda üretilmiş hemen her şeyi izledim, doküman araştırması yaptım, okudum. Aynı zamanda elimdeki bütçeye göre bir çekim planı oluşturdum. Organik reçeller üretip online satış yapmaya niyetli bir girişimci için de bence formül değişmiyor.

Bütçe için fon kaynakları taraması yapmak gerekiyor. Girişimciler için teşvik edici programlar, geri ödemeli/ödemesiz bütçe destekleri var. Bunları iyi araştırmak gerekiyor. Bazı başvurular dönemsel olabilir bu açıdan başvuru tarihlerini not almakta fayda var.

Engeller her zaman olur ancak bu yılgınlık değil yaratıcılık vesilesi olmalı, böyle bakınca hayat daha kolay. Bir objeye hangi açıdan baktığınız önemli. Bakış açınız değiştikçe o objeyi (meseleyi) görüşünüz, değerlendirmeniz de değişir.

Başka kadınların öğrenmesi, rehber olması için yaptığınız işle ilgili, uzmanlığınız olduğu konuda birkaç püf noktası paylaşır mısınız?

Her alanda olduğu gibi Belgesel alanında da sağlam bir alt yapıya, farklı disiplinlerin bilgisine ihtiyaç var. Bir karaktere veya konuya yaklaşımınız filminizin yapı taşlarından en önemlisi. Bu yaklaşımın derinliği, farklılığı, yaratıcılığı v.s sizin donanımınızla doğru orantılı. Sadece akademik bir eğitim değil, hayatın içinde, sokakta, atölyede, tarlada, grevde, yollarda, insanlarla birlikte olmanın getirdiği hayat öğretisinden bahsediyorum. İyi bir belgeselci olmanın yolu iyi görmekten yani aklınızla, yüreğinizle görmekten geçiyor. Gerisi hikaye anlatmanın temel ilkeleri, teknik bilgi ve sizin yaratıcılığınıza kalıyor ki. Bu bilgiler için okullar, work shoplar, kitaplar var. Mümkün olduğunca bu alanda üretilmiş iyi örnekleri bazen birkaç defa izlemek gerekiyor. Külliyatı da bilmek gerekiyor elbette, bugüne değin müthiş belgesel filmler üretildi, bulmak, izlemek gerek.

Son olarak çekmeden öğrenilmez. 1, 3, 5 dakikalarla başlayan kısa metraj belgesel alıştırmaları hem teknik açıdan hem de bir meseleye görsel olarak nasıl yaklaşırsınız, sinema dilinin enstrümanları olan, ışık, ses, imaj, kurgu yu en etkili nasıl kullanabilirsiniz konusunda sizi geliştirir.

Pandemi nedeniyle işiniz nasıl etkilendi, sorunlarınız neler? Evinizde iş bölümü var mı? Pandemi sonrası için işiniz açısından planlarınız neler?

Pandemi öncesi ilk uzun metraj belgeselim Acı & Tatlı’nın montajını bitirmek üzereydik. Alzheimer hastası olan şu anda Almanya’da bir klinikte yatan anneannemin göçmenlik hikayesi üzerinden toplumsal hafızaya bir bakış…

Post-Prodüksiyon aşaması - renk ve ses düzenleme - kısmına gelmiştik. Bu aşama için – filmi bitirme bütçesi – arayışına girmiştim. Kitlesel Fonlama - Crowd Funding bizim alanda kullanılan bir yöntem. 30, 40 bin gibi bir açık genelde ‘fon go go’ gibi bir internet sitesi üzerinden toplanabiliyor. Pandemi nedeniyle artık bu mümkün değil, derin bir ekonomik krizin eşiğindeyiz. İnsanlar kiralarını, faturaların ödeyemiyor. Bu durumda henüz nasıl bir çözüm bulabilirim bilmiyorum, biraz beklemek gerekiyor.

Belgesel film yapım ve yönetimi üzerine bilgi ve deneyimlerimi paylaşacağım, öğrencilerle birlikte projeler üretmeyi hedeflediğimiz Zeyrek Sanat Akademisi Pandemi nedeniyle eğitime başlayamadı.

Uluslararası bir yapım şirketiyle seri bir belgesel üzerine görüşüyorduk, o da bilinmeyen bir tarihe ertelendi ne yazık ki.

Neden anneannenizin belgeselini çekmek istediniz, belgeselden biraz bahseder misiniz?

Bugün 82 yaşında olan anneannem Nermin, 1963'te üç kızıyla birlikte Almanya'ya işçi olarak gitmiş. Fabrikalarda terzi ve restoranlarda şef aşçı olarak çalışmış, bekar bir anne ve bir göçmen olmanın zorluklarına rağmen, kızları için çabalamış onları yetiştirmiş. Ancak anneannem geçirdiği ağır ameliyatlar

ve aldığı ilaçlar beyin fonksiyonlarını etkilediği için geçici olarak bakımevine alındı. Teyzemler onun anılarını yeniden inşaa etmek için evinden eşyalarını odasına getirdiler, eski komşularıyla konuşup görüntülerini ona izlettiler ve hatırlamasını sağlamaya çalıştılar. Ben de belgeselimde anneannemin ayak izlerini, yaşadıklarını takip etmeye karar verdim.

Belgeselerde neler anlatıyorsunuz?

Bu hikaye okuma – yazması dahi olmayan genç bir kadının, çocukları için gelecek yaratmak uğruna; diline, kültürüne yabancı olduğu başka bir ülkeye

'göç' hikayesidir. Göç olgusu daima işlenen bir konudur ancak gidenlerin yaşlanıp kaldıkları, dönemedikleri o ülkede ne yaşıyor

oldukları pek bilinmez. Diğer bir taraftan 'Göçmenler' aslında hangi ulusa mensup olursa olsun kendi başına bir sınıf, bir millet... Göçmenlere ait ortak

değerler, davranış biçimleri, üretimler var. Vatan hasretini anlatan şarkılar her dilde farklı ama duygusu aynı... Bu bağlamda Acı Ve Tatlı Belgeseli evrensel

bir hikayeyi anlatıyor.

 

Pandemi sonrası sizce nasıl bir hayat ve ekonomi düzeni bizi bekliyor olacak, neler değişecek veya değişmeli?

Yaşadığımız pandemi deneyiminin radikal değişimlere vesile olacağını söylemek isterdim…

Dünya dayanışmanın gereğini ve önemini bir kere daha fark etti. Hepimiz korkuyoruz, kayıplar için derin üzüntü duyuyoruz, dünyanın bir köşesinde iyileşen bir hasta için seviniyoruz. Ülkeler arasındaki soğuk savaşlar ertelendi birbirlerine yardım gönderiyor, doktor gönderiyorlar…

Bu deneyimin bireysel ve toplumsal açıdan bir aydınlanmaya neden olmasını umuyorum. Başka bir dünya mümkün söylemi artık çok daha anlamlı ve gerçekçi. Silahlanma bütçelerinin savaş stratejilerinin yerine bilimsel araştırmaların öncelendiği, iklim değişikliği, tarım ve yoksulluk v.s için köklü çözümlere gidildiği bir dönüşüm umut ediyorum. Bir tek Dünyamız var ve ona sahip çıkmak zorundayız. Covid 19 somut bir şekilde gösterdi ki felaketlerin dil, din, ırk, coğrafya v.s ayrımı yok.

Bireysel anlamda sosyal mesafenin öncelendiği daha steril bir hayat olacağını düşünüyorum. Tüketim alışkanlıkları değişebilir, internet üzerinden alım yaygınlaşabilir. Ancak ekonomik açıdan dengeler alt üst olduğu için ciddi bir ekonomik kriz yaşayacağımızı düşünüyorum. Küçük işletmelerin hayatta kalması çok zor, birçok mekan kapandı. Sürecin psikolojik etkileri zamanla ortaya çıkacaktır. Konunun uzmanlar bu konularda teoriler öne sürüyor. Dikkate alınması ve şimdiden önlemler alınması gerekiyor.