Kadınların oy hakkı için verdikleri mücadeleyi anlatan Süfrajet - Diren adlı film vizyona girmeden önce Kadın Adayları Destekleme Derneği ve Filmmor'un desteği ile kadınlarla buluştu. Çocuk yaştan itibaren bir çamaşır hanede çalışan ve bir paketi teslim etmeye giderken kadınların oy hakkı için mücadele eden süfrajetlerin eyleminin ortasında kalan Maud, önce süfrajetlerden uzak durmaya çalışsa da olaylar zinciri onu hareketin neferlerinden biri yapar.

Kadınların oy hakkı için canlarını, hayatlarını feda etmelerini anlatan Diren filminin Atlas sinemasındaki özel gösterimi öncesi "Türkiye’de Kadınların Oy Hakkı Mücadelesi" başlıklı bir sunumu ilgiyle karşılanan İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Prof.Dr.Serpil Çakır, istekadinlar.com'a özel açıklamalarda bulundu. Çakır'ın "Osmanlı Kadın Hareketi" kitabının yanı sıra son olarak çıkardığı "Erkek Kulübünde Siyaset: Kadın Parlamenterle Sözlü Tarih" ile birlikte 7 kitabı bulunuyor.

SUFRAJET NEDİR?
Süfrajet, oy hakkı için mücadele edenlere verilen isimdir. Bu terim aslında daha çok İngiltere’de 20.yüzyılın başında oy hakkı için mücadele ederken militan eylemleri kullanan kadınları tanımlar. Özellikle 1910-1914 arasında kadınlar, hükümetin dikkatini çekmek için dergilerden yürüyüşlere, kundaklamaya kadar her türlü sokak eylemlerine başvurdular. Bu arada tutuklandılar, hapishanede açlık grevi yaptılar. Ancak talepleri karşılık görmedi. Bu hak ancak savaş sonrasında 1918’de, 30 yaşın üstündeki mülk sahibi kadınlara bu hak tanındı. Tüm kadınlara tanınması için 1928’e kadar beklenecekti. Kadınlar bu hakkı erkeklere tanınan tarih olan 1848’den tam 70 yıl sonra elde ettiler.
TÜRKİYE'DE DE İNGİLTERE'DEKİ GİBİ BİR SUFRAJET HAREKETİ YAŞANDI MI?
Kadınların oy hakkı mücadelesi, her ülkenin kendi tarihsel, toplumsal, siyasal dinamikleri içinde ortaya çıkarak biçim aldı. Bu nedenle İngiltere’deki anlamıyla Türkiye’de bu türden bir hareket aranması pek anlamlı değil. Çünkü aynı koşullarda değil bu iki ülke. Zira İngiltere, birey hak ve özgürlükleri, demokrasi ve onun kurumlarıyla parlamentoya, siyasal partilere beşiklik eden bir ülke oldu. Sanayileşmenin ortaya çıktığı yerdi. Kadınların sosyal hayata katılması, eğitim hakkını elde etmesi, çalışma ve meslek hayatına girmesi de buna paralel olarak erken gelişti.
TÜRKİYE'DE KADINLAR OY HAKKI İÇİN NELER YAPTILAR?
Osmanlı döneminde de kadınlar İngiltere’deki sufraj/ oy hakkı hareketini biliyorlar ve izliyorlar. Örneğin 1908’de II.Meşrutiyetin, yani anayasal dönemin başlangıcında, kadınlar meclisin açılış görüşmelerini kafes arkasından da olsa izlemek istediler. Bu istekleri kabul olunmazsa İngiliz kadınları gibi nümayiş, eylem yapacakları tehdidini bile savurdular. Haklar için bir sıralama yaptılar. Önce sosyal hayata katılacaklar, çalışma hayatına girecekler, bu alandaki hakları elde edecekler, daha sonra siyasal haklarını isteyeceklerdi.
Osmanlı kadınları da hemcinslerinin çeşitli ülkelerde sordukları soruları sordular. Kendilerine uygulanan çifte standardı sorguladılar.1913’te Meşrutiyet’in, yani anayasal dönemin ilan tarihi olan 10 Temmuz’un yıl dönümüne, “erkeklerin milli bayramı” dediler, erkeklerin kadınların haklarını niçin gasp ettiklerini sordular: “Kanun ile temin edilen hukukumuz neden gasp ediliyor, esirgeniyor. Yoksa insanlar kelimesinin kapsamından kadınlar hariç midir? Yok, yok bu açıktan açığa zulüm, tecavüz, gasptır.”

OY HAKKI İSTENİRKEN HANGİ YÖNTEMLER KULLANILDI?
Çeşitli etnik gruplara sahip olan imparatorluktaki her kesimden kadın, 1800’lerin ortasından itibaren dergiler çıkardı, dernekler kurdu. Terakki-i Muhaderat 1869’da, yayın kadrosunun tamamı kadınlardan oluşan Şüküfezar ise 1886’da çıkarıldı. Demet, Mehasin, Kadın, Kadınlar Dünyası gibi kadın dergileri yayınlandı. Bunların baskılarının 3 bini aştığı oldu. Kadın dergilerinin sayısı 40’ı aştı. Kurulan dernekler de aynı sayıdaydı. Savaşların açtığı yaraları sarmaya yönelik yardım dernekleri kuruldu. Kadınları eğitim, iş yaşamına katacak dernekler de vardı. Tüm bunlarla hak ve özgürlük talepleri gündeme getirildi. Kadınlar içinde bulundukları toplumsal yapıyı burada kendilerini tanımaya başladılar. Sorunlarını kamuoyunda tartıştılar bir gündemin oluşturmaya çalıştılar. Bir cins olarak ikincil konumda oluşlarının farkındaydılar. Erkeklere nazaran konumlarını sorguladılar, kadınlık bilinci geliştirdiler.
OSMANLI KADINLARI FEMİNİZMİ BİLİYORLAR MI?
Osmanlı kadınları feminizmi biliyorlardı hatta bunu hareketlerinin ideolojisi olarak benimseyenler de vardı. Örneğin 19 Şubat 1921’de Kadınlar Dünyası dergisinde Nimet Cemil, “Feminizm, Yine Feminizm, Daima Feminizm” başlıklı yazıda feminizm kelimesini kullanacaklarını şöyle açıklamıştı: “Bir çok mühim şey vardır ki, her millette mevcut olduğu halde, birçok millette ismi hatta tercümesi bile yoktur (telgraf, otomobil, vapur, v.b) Binaenalyh nisailik, nisaiyun tabirlerine hiçbir ihtiyaç hissetmiyoruz. Feminizm kelimesini aynen kullanmayı tercih ederiz. Varsın lisanımıza ecnebi bir kelime daha girmiş olsun ne zararı var. Yalnız feminizmin varlığı ve gerekliliği inkar edilemez.”

NE TÜRK ETKİNLİKLER YAPTILAR?
Konferanslar düzenlendi. Sorunlar tartışıldı, talepler belirginleştirildi. Örneğin, 1911 yılına, İstanbul’da bir konakta Beyaz Konferanslar adıyla bir dizi konferans düzenlendi. 300’ü aşan katılımcının olduğu konferansın hatibesi Fatma Nesibe Hanımdı. Fatma Nesibe hanım, aşağıda görüleceği üzere konferanslarında hak mücadelesinin, kadın dayanışmasının önemini vurguladı, mücadeleye inancını vurguladı: “Hanımlar, size, bütün kadınlık, hatta topraklarında müebbeten susan dudaklar namına teşekkür ederim. Görüyorum ki, hiçbir iskemle boş kalmamış. Demek ki iki kat, üç kat davete icabet edecek hemşirelerimiz var. Oh! Bu ne kadar mesut beşarettir. Bugün üç yüz kişiyiz değil mi hanımlar? Demek hiç aldanmıyorum ve bu cesaretle iddia ediyorum ki içtimaımıza vakıf olsalar, üç yüz bin hatta milyon kadın bize hiç olmazsa kalben iştirak edecekler. O halde vereceğim şu birkaç konferansla ben üç bin refikama telkin-i hakaike muvafık olursam, siz niye olamayasınız, bu kuvvet sizden niçin beklenilmesin? Her şahsa üç bin kişinin isabeti pek açık, pek aşağı bir hesapla gösterir ki her birimizin üç biniyle dokuz milyon kalbin hele kadın teşebbüsünün müzahir-i istinadı olacağız değil mi? Ve bu az bir kuvvet mi? Biz bugün vakıa üç yüzle başlıyoruz; yarın, mutlaka üç binle, ertesi gün altı binle, nihayet bir gün, kitlesiyle başlayacağız.”

OY HAKKI İÇİN ÖRGÜTLENMEYE GİTTİLER Mİ?
1913’te Ulviye Mevlan tarafından Osmanlı Müdafaa-ı Hukuk-u Nisvan Cemiyeti (Osmanlı kadınının Hakkını Savunma Derneği) kuruldu. Derneğin programında, siyasal hakların önemi ifade edildi. Kadınlar Dünyası (1913-1921) isimli 9 yıl çıkan kadın dergisi de çıkarıldı. Dergi, Osmanlı feminist hareketinin en önemli örneğidir. 1913’te, dernek programına zamanı gelmediği gerekçesiyle konulmayan siyasal hak istemi 1921’de programa konuldu.1923’te, Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra siyasal hak talebi daha gür sesle talep edildi, bir kadın partisi bile kuruldu. Nezihe Muhittin tarafından kurulan bu partinin adı Kadınlar Halk Fırkası idi. Ancak seçim kanununda “her erkek Türk seçme seçilme hakkına sahiptir” ibaresi yazıldığı için kadınlara partilerinin kurulması için izin verilmedi. Bunun üzerine partinin amaçları bir kadın derneğine dönüştürüldü, Türk Kadınlar Birliği kuruldu. 1930’da Belediye Kanunu’nda yapılan değişiklikle kadınlara yerel seçimlerde oy hak tanındı. Nezihe Muhittin Beyazıt’tan, Suat Derviş’in ise Beyoğlu’ndan Serbest Cumhuriyet Partisi adına aday oldular. Ancak Parti kapatıldığı için adaylık süreci sonuçlanamadı.

KADINLARA OY HAKKINI İLK TANIYAN ÜLKELER HANGİLERİ?
Oy hakkını kadınlara tanıyan ilk ülke 1893’te Yeni Zelanda oldu. Bu hak, bu ülkede 1918’de tüm ırktan kadınları kapsayacak şekilde genişletildi. 1895’te İngiltere’nin kolonisi olan Güney Avustralya’da, kadınların seçme ve seçilme hakları kabul edildi. 1902’de Avusturalya’da, 1906’da Filandiya’da, 1913’te Norveç’te, 1915’te Danimarka’da 1917’de Rusya’da, 1918’de Almanya’da, aynı tarihte İngiltere’de oy hakkı tanındı. 1918’de İngiltere’de, 30 yaşın üstünde, belli mülkü ve üniversite diploması olan kadınlara seçme seçilme hakları tanındı. Aynı tarihte 21 yaşın üstündeki erkeklere ilişkin tüm kısıtlamalar da kaldırıldı. Kadınlar için tüm kısıtlamaların kaldırıldığı tarih 1928 idi.

TÜRKİYE'DE KADINLAR OY HAKKINI NE ZAMAN KAZANDI?
1930’da Türkiye’de kadınlar yerel seçimlerde seçme hakkını kazandı. 1933'te Köy Kanunu'nda muhtar seçme ve köy heyetine katılma; 1934’te ise, milletvekili seçimlerine seçme ve seçilme hakkı tanındı. 8 Şubat 1935'te yapılan seçimlerde parlamentoya 17 kadın girdi. 1936 ara seçimiyle Çankırı Milletvekili olarak seçilen emekli öğretmen Hatice Özgenel ile bu sayı 18’e çıktı.

DİĞER ÜLKELER KADINLARA OY HAKKINI NE ZAMAN VERDİ?
Filipinler'de 1937'de, Arjantin ve Meksika'da 1946'da, Japonya'da 1945'te kadınlar oy haklarına kavuştu.
1944’te Fransa seçme ve seçilme hakkını tanıdı. 1945'te hem yerel hem de genel seçimlerde oy kullanıldı. Bu tarihten daha önce 1871’de, 71 gün süren geçici dönemde, Paris Komüncüleri kadınların oy haklarının tanındığı açıklamasını yapmıştı.
1944 yılında da Belçika, 1945’te İtalya, 1947’de Japonya’da kadınlara seçme seçilme hakları verildi.
1949’da Çin tanıdı. Devrimden önce bazı bölgelerde kadınlar oy kullanılabiliyorlardı. Ama oy hakkı garanti altına alınmamıştı.
1950’de Hindistan, 1952’de Yunanistan, 1958'de Uganda, 1960’da Nijerya, 1961’de Ruanda, 1963’de İran ve Afganistan’da

1971’de İsviçre'de kadınların seçme ve seçilme hakkını tanındı. Ancak İsviçre'ye bağlı Appenzell Innerrhoden Kantonu’nda bu hakkın alınması için kadınlar 1990'a kadar beklediler.
1976’da Portekiz, 1980’de Irak, 1984’te Lichtenstein hakları tanıdı.
1994'de Güney Afrika Cumhuriyeti’nde siyah ırktan kadınlara oy hakları tanındı. Bu hakkı daha önce 1930'da beyaz ırk, 1984'de ise Hint ırkının kadınları elde etmişlerdi.
2003’te Afganistan’da, 2005 yılında da Kuveyt’teki kadınlar seçme ve seçilme hakkına sahip oldu. 2015’te Suudi Arabistan’da belediye seçimlerinde kadınlar oy hakkına sahip oldular. Parlamento seçimlerinde henüz hakları yok.

