Senem Timuroğlu'nun "Kanatlanmış Kadınlar Osmanlı ve Avrupalı kadın yazarların dostluğu" adlı kitabı İletişim Yayınlarından okuyucuyla buluştu.
Eser, Senem Timuroğlu'nun 2017 Aralık ayında Paris Sorbonne Üniversitesi'ndeyken hazırladığı “19. ve erken 20. yüzyıl Osmanlı ve Fransız Kadın Yazarların Yapıtlarına Feminist Transnasyonal Bir Bakış” başlıklı tezinin kitaplaştırılmış hali.
Geç Osmanlı döneminin kadın yazarları Avrupa’daki, Batı’daki kadınların durumunu nasıl görüyorlardı? İstanbul’a gezgin olarak gelen Fransız kadın yazarlar, başta harem olmak üzere, Osmanlı kadınlarının hayatını nasıl görüyorlardı? Bu gördüklerinden, genel olarak, kadınlık durumuna ve kadınların özgürlük taleplerine dair, ne gibi sonuçlar çıkartıyorlardı? “Ataerkil kıskaçlar,” bu kadınların fikirlerini, eylemlerini ve onlar hakkında oluşturulan imgeleri nasıl etkiliyordu?
Senem Timuroğlu, geç Osmanlı döneminde oluşmuş bu heyecanlı, incelikli ilişki ve iletişim ağı içinde, Avrupa feminizmi ile “aydınlanmış dindar” kadın hakları söylemi arasındaki etkileşimin bir portresini çiziyor. Bu karşılaşma ve etkileşim içinde çıkılan “özgür kadın”ı arama yolculuğunu takip ediyor. “Öncü” sıfatını hak eden kadınların fikirleriyle, kişilikleriyle ve hikâyeleriyle tanıştırıyor bizi kitap: Fatma Aliye, Selma Rıza, Hayriye Ben-Ayad, Şeref, Hatice Zinnur, Nuriye hanımlar ve George Sand, Marc Hélys, Marcelle Tinayre, Grace Ellison “madamlar”... Bu hayranlık uyandırıcı kadınlar arasındaki arkadaşlığın yer yer romana benzer hikâyesi...
Kanatlanmış Kadınlar....
Giriş Bölümünden Alıntı…
Yola çıkış noktam, 19. ve erken 20. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun entelektüel dünyasını etkileyen Aydınlanma felsefesinin sebep olduğu, Müslüman
Osmanlı kadın aydınlar üzerindeki zihniyet dönüşümünü araştırmaktı. Dünyada farklı zamanlarda başlayan ve farklı biçimlerde tezahür eden
ekonomik ve felsefi değişim rüzgârı, Osmanlı’ya uğradığında kadınların düşünce dünyasını, inançlarını, yaşam tahayyüllerini nasıl etkilemişti? Bu sorunun
peşinden gittiğimde, bu değişimin Osmanlı Müslüman kadınları için örgütlü bir özgürlük mücadelesine dönüştüğünü ve bu mücadelede Avrupalı kadınlar ile
türlü temaslar, fikir alış verişi, etkileşimler içerisinde olduklarını fark ettim.
Böylece, çalışmama kendi ulusal sınırlarını aşarak, Doğu ve Batı olarak kesin çizgiler ile ayrılarak inşa edilen söylemlere rağmen, birbirleriyle buluşmayı
başarmış Osmanlı ve Avrupalı kadınları aldım.
Dünyanın radikal değişimlerden geçtiği bu dönemde, kadınların özgür dünya tahayyüllerini kültürler arası, sınırlar arası temas noktalarında paylaştıklarını,
çoğalttıklarını gördüm. Bu ya yolculuk ederek ya da yazarak mümkün olmuştur. Her ikisini gerçekleştirenler olduğu gibi, yalnızca başka dillere çevrilen
yapıtları aracılığıyla düşünceleri sınırları aşabilmiş olanlar da vardır.
İşte bu çalışmada, yapıtları Avrupa dillerine çevrilmiş ve/ya da Avrupa’ya seyahat etmiş Müslüman Osmanlı kadın yazarları ve onlar ile dost olmuş Avrupalı
kadın yazarların yapıtları okurla buluşuyor. Bu temasların ne derece erkeklerin sınırladığı, kısıtladığı, tanımladığı, böldüğü, düşmanlaştırdığı Doğu ve Batı
siyasetini aşabildiğini, ne kadar bu tanımları esnetebildiği, klişeleşmiş kalıplara itiraz edebildiğini göreceğiz.
“Sınırları aşan” yapıtları önüme koyduğumda, Avrupa merkezli beyaz, Batılı, erkek edebiyat tarihinde hepsinin “harem edebiyatı” piyasasının birer parçası
sayıldığını gördüm. Bu dönemde Avrupa’da Doğu, romanlarda, gezi kitaplarında, gezi rehberlerinde, resimlerde, fotoğraflarda, reklam ve afişlerde pek
revaçtaydı. Kapıları sımsıkı kapalı, saklı bir dünya olduğu için Avrupalıların hayalgücünü fazlasıyla kurcalayan, etrafında çoklu bir mitolojinin kurulduğu
“harem” ve “odalık” imgeleri, Doğu’yu yansıtan en önemli unsurlardı. Harem, Batılı zihniyet tarafından Doğulu erkeğin despotluğunun simgesi, şehvet odağı
bir mekâna indirgenmişti.
Bu çalışmada, hareme, toplumsal cinsiyetin inşa edildiği, kurulduğu bir mekân gözüyle bakacağız; kadınlıkları bu mekânda inşa edilen yazarlarımızın
toplumsal cinsiyet normlarına karşı itirazları, bu normları dönüştürme mücadeleleri, yeni kadınlık ve erkeklik tasavvurlarının, toplumsal
cinsiyet önerilerinin neler olduğu üzerinde duracağız. Dolayısıyla harem, bu kadınların yapıtlarında dönüşen, değişen,
sınırları genişletilen, aşılan, yeniden yazılan bir mekân olarak ele alınacak. Müslüman Osmanlı kadınlarının “kendine ait odası” olarak “harem” ve Avrupalı
hemcinslerini kabul ettikleri, böylece sınırların ötesinden fikirlerin çarpıştığı bir karşılaşma mekânı olarak harem. Bu, aynı zamanda mecazi anlamda bir
karşılaşma; Müslüman bir Osmanlı kadının yazdıklarını İngiltere’deki evinde okuyan bir kadın okur da aslında kendi “harem”inde farklı kültürden hemcinsiyle
sohbet etmektedir.
Kitapta, sırasıyla Fatma Aliye (1862-1936),
George Sand (1804-1876),
Marc Hélys (1874-1956),
Marcelle Tinayre (1870-1948) ve
Hatice Zinnur’un (1883-1923) yapıtlarına bakacağız.
Bize yeni bir çağın başlangıcında özgürlüğe doğru kanat açmış kadınların sözlerini iletecekler.
Yapıtların çeşitliliği, farklı kadınlık deneyimleriyle karşılaşmamızı sağlıyor. Böylece, “harem edebiyatı” altında zamanda donmuş, statik bir kavram olan
“harem”i de çoğul kimliklerin deneyimlerinin yer aldığı, tarih boyunca değişen, dönüşen bir mekân olarak yeniden düşünmemizi sağlıyorlar. Yapıtlara bireysel
öyküler, özgürlük mücadelesi anlatıları penceresinden bakacağım. Ve çok dilli ulusötesi edebiyatlar olarak, dünya edebiyatı içinde konumlandırarak hak
ettikleri yeri bulmalarına aracı olmayı umuyorum.
Erkeklerin fantezilerinde yarattıkları, kalemleriyle şekillendirdikleri “Doğu” ve “Batı”nın kadın imgeleri, haremde yaşayan kadınların kaleminde sarsılıyor;
kadınlar bize, her iki kültürün de patriyarkal ideoloji anlamında kültürel benzeşimler ve etkileşimlerle birbirine geçtiğini, hatta yarattıkları kutuplaştırıcı
çatışmalarla birbirlerinin gücünü beslediklerini gösteriyor. Böylece yapıtlardaki fikirler, tek cinsiyetli kurulan paradigmalara bir nefes alanı açıyor.
Yapıtları, Oryantalizm ve Oksidantalizm teorileri içerisinden okumayı özellikle tercih etmedim. Zira bu söylemler, Laura Nader’in, “Orientalisme,
Occidentalisme and the Controle of Women” başlıklı makalesinde belirttiği gibi, kadınları ayrıştırarak kontrol altında tutar. “Biz ve onlar”
YOUTUBE KANALIMIZDA SENEM TİMUROĞLU İLE ÖZEL RÖPORTAJ
İZLEMEK İÇİN BURAYA TIKLAYIN
SENEM TİMUROĞLU KİMDİR?
SENEM TİMUROĞLU Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’ni bitirdikten sonra Mimar Sinan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu.
Paris’te Doğu Dilleri ve Kültürleri Enstitüsü’nde ve Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı bölümünde iki yüksek lisans derecesi aldı. 2017’de Paris Sorbonne
IV’te “19. yüzyıl Osmanlı ve Fransız Kadın Edebiyatına Feminist ve Transnasyonal Bakışlar” adlı
tezini tamamladı. 2009 yılından beri Özyeğin Üniversitesi’nde Türk Edebiyatı derslerinin yanı sıra toplumsal cinsiyet ve edebiyat, feminist teori üzerine seçmeli dersler
vermektedir. Araştırma alanları arasında kadın edebiyatı tarihi, dişil yazı, Fransız
feminizmi ve post-hümanist teoriler bulunmaktadır.
SİZ DE BİYOGRAFİNİZİN YAYINLANMASINI İSTİYORSANIZ BİZE YAZIN
İLETİŞİM - istekadinlarmedya@gmail.com
İŞ DÜNYASINDAKİ KADINLARIN BİYOGRAFİLER İÇİN BURAYA TIKLAYABİLİRSİNİZ
SİZ DE İŞ DÜNYASINDA YER ALIYORSANIZ BİZE BİYOGRAFİNİZİ FOTOĞRAFLARINIZLA BİRLİKTE GÖNDERİN YAYINLAYALIM.
istekadinlarmedya@gmail.com